10 Şubat 2015 Salı

NEREDEN GELDİM NEREYE GİDİYORUM?

1987 doğumluyum. İstanbul Üsküdar'da doğdum. 12 yaşındayken Kadıköy'e taşındık. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne 2005 senesinde girdim ve 2009'da mezun oldum. Avukatlık stajımı bitirir bitirmez kendi ofisimi açtım. Evimiz şansa ofisime yakın denk geldi;çocuk olunca kolay gelir giderim diye çok mutlu oldum, ama ofisimin girişinde koca koca merdivenler olduğu için -rampa da yok tahmin edersiniz- ofise çok fazla gidemiyorum...

Yaklaşık 2.5 senedir evliyim. Çok şahane bi adamla evlendim. Ama eşimle ilgili yazılıp çizilmesi hoşuma gitmiyor.Farkındaysanız resimlerini de paylaşmıyorum. Çünkü kendisi de hoşlanmıyor bu durumdan. İnsanların neden bu duruma saygı duymadıklarını merak ediyorum...

7.5 aylık dünya tatlısı bir oğlum var. İsmi Ali Yiğit. İşte her şeyin sebebi olan minik melek.

Evimizde iki kedimiz var. Biri Behlül biri Ayşe. Oğluşla çok güzel anlaşıyorlar.

Babam son derece geleneksel bir adamdır. Bir gün "Benim kitabımda yazmaz" demesi üzerine sırıtarak kendisine "Hacı ver de ben de okuyayım o kitabı" dedim diye beni kovalamışlığı vardır. Annem ise yazın kız erkek karışık çay bahçesine gittiğimizde yandaki hışırdayan çalılardan kafasının gözükmediğini sanan dedektif ruhlu bir kadındır.

Kız kardeşim Can'dır. Bana kesinlikle oğlumun da kardeşi olması gerektiğini düşündüren tek insandır.

Bana gelince,

İngilizce, Fransızca ve Farsça biliyorum. Almanca da öğrendim ama nasıl öğrenmişsem aklımda bir cümle bile kalmamış. Kanayan yaram Arapça'dır. Senelerdir evime yakın, gidebileceğim mesafede kurs bulamadığım için "Arapça konuşamıyorum habibi" seviyesinden yukarı gidememiş bulunmaktayım. Rusça'da öğrendim, hala da Rusça bir şey önüme geldiğinde okurum, ne olduğunu anlamadan okurum. Zerre anlamam. Bu iki dili öğreneceğim inşallah. 

Hayatım boyunca kitapları çok sevdim. Anlamadığım dillerde olsa bile alırım kitapları, sayfalarına bakarım uzun uzun. Okuyabildiğim dillerde ise sürekli okurum. Değişik görüşleri ,inançları, anlayışları ve felsefeleri okumayı severim. Farklı şeyler okumak, farklılıkları tanımak ve neden farklı olduklarını anlamaya çalışmak insanı olgunlaştırıyor, tahammül etmeyi ve saygı gösterebilmeyi öğretiyor. Hem de kızgınlığınız azalıyor biliyor musunuz? İnsanlara kızmayı bırakıyorsunuz. İnsanlara neden sizi anlamıyorlar ya da neden sizden farklılar diye kızmayı bıraktığınız an hoooop kuş gibi oluyorsunuz. Küçük bir ipucu.

Örgü örmesini çok severim. Babaannem öğretti küçükken. Örerken uzun uzun düşünürüm, neler geçer aklımdan; oğlanı büyütürüm ikinciyi üçüncüyü yaparım; onları evlendiririm torunları severim; sonra yok fazla açıldım deyip eskilerden bir şeyler düşünürüm. 

Dikiş dikerim bir de. Makinem, kumaşlarım ve ipliklerim sürekli düşüncelerle dolu olan kafamı bir nebze rahatlatır, elektriğini alır. Üstelik sonunda çok da güzel şeyler çıkar ortaya. Güzel dediysem güzelliği maneviyatında. Ruhum doyar kendim el emeğimle bir şeyler ürettim diye. 

Kurabiye pişirmesini, pasta, börek yapmasını da severim. Fırından mis kokular geldi mi çay da ocaktaysa içimi huzur kaplar. Eskiden evimizde soba vardı, üzerinde ekmek kızartırdık. O günler gelir aklıma. Oğlumun ve gelecekteki çocuklarımın (kısmet, hayırlısı) da huzurlu çocukluk anıları olmasını arzu ederim hep. 

Genel olarak fark ettiğiniz üzere insanların düşüncelerini, tabularını ve dayattıklarını kabul etmeme eğilimindeyimdir. Mutlu olduğum gibi yaşamak benim için önceliklidir. Sonuçta şu dünyada kaç gün yaşayacağım ki! Mutsuz geçirilen her gün ziyandır haramdır günahtır! Biraz mutlu olmayı öğrenemez miyiz? Bunu başka bir gün konuşuruz.

Ben hep böyle bir insandım. Haksızlığa hiç tahammül edemedim, adaletsizliğin olduğu yerde sessiz kalamadım. Lafımı hiç esirgemedim, dobralıkla patavatsızlığın arasındaki ince çizgiyi hep tutturmaya çalıştım, açık sözlülük namına insanları kırmamaya özen gösterdim.

Tabi her zaman dosdoğru olamayabilir insan, bu nedenle hatalarımı kabul etmeyi özür dilemeyi, alttan almayı, nefsimi köreltmeyi öğrenmeye çalıştım. Ne kadar başarılı olduğumu yakın çevreme sormak lazım.

Hayatta her zaman her şeyin bir gömlek üstü vardır; daha güzeli, daha zengini, daha akıllısı, daha çalışkanı, daha mutlusu vs vs... Neyle neden yarışayım? Kendi egolarını beni /seni aşağılayarak tatmin etmeye çalışan ya da aşağılık komplekslerini değer verdiğin şeyleri küçümseyerek maskelemeye çalışan insanlara neden kulak asayım? Neden onların mutsuzluklarına ortak olayım? Siz neden oluyorsunuz? Bakın böyle hayat daha kolay. Daha basit. Daha sade. Maskeler, ben böyleyimler şöyleyimler yok. İspat çabası yok. 

Özetle bir lokma ve bir hırkayla yaşayacak kadar erememişsem de belki bir nebze ruhumu sadeleştirebilir ve huzura erebilirim diye düşünüyorum.

Geçmişim bu şekilde. Bundan sonrasını beraber göreceğiz. 

Sevgilerimle.



3 yorum:

  1. yorum gönder butonuyla karşılaşmam size yazmama vesiledir, şu an sohbet ediyormuşuz varsayarak yazıyorum. gecenin bu saatinde nefesini dinleterek bana eşlik eden minik bir meleğin annesiyim ben de, (5,5 aylık). En önemli ortak yönümüz ve sizi dikkatle takibime sebep. Bunun dışında koca koca sorunların olduğu, ekranlarda az okuyup-az düşünenlerin çok konuştuğu bir ülkede böyle su gibi duru, gönle hoş gelen birilerini görmek bulmak zor. Duruşunuzu bozmamanız temennisiyle... (kendime benzettim sizi ((yakınsıllık)) sanırım özendim de) selametle..

    YanıtlaSil
  2. yorum gönder butonuyla karşılaşmam size yazmama vesiledir, şu an sohbet ediyormuşuz varsayarak yazıyorum. gecenin bu saatinde nefesini dinleterek bana eşlik eden minik bir meleğin annesiyim ben de, (5,5 aylık). En önemli ortak yönümüz ve sizi dikkatle takibime sebep. Bunun dışında koca koca sorunların olduğu, ekranlarda az okuyup-az düşünenlerin çok konuştuğu bir ülkede böyle su gibi duru, gönle hoş gelen birilerini görmek bulmak zor. Duruşunuzu bozmamanız temennisiyle... (kendime benzettim sizi ((yakınsıllık)) sanırım özendim de) selametle..

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil