28 Ekim 2015 Çarşamba

HEMŞİRE ANNENİN İSYANI

Aslında bu yazı bana çok uzun zaman önce yollanmıştı fakat vakit bulup yazıyı paylaşamamıştım. Yazının sahibi Rabia Hanım. Noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. İşte sağlık sektöründe çalışan bir annenin yaşadıkları:

"Sağlık çalışanlarının bebekleri sağlıklı oluyor mu?"

Mobbingin şiddetli olduğu alanlardan biri de sağlık sektörüdür. Hem vardiya hem mesai usulü çalışılması nedeniyle personelin ruh, beden ve aile sağlığı hiçe sayılıyor. Sağlık çalışanı ve de gebeyseniz Allah başka dert vermesin, geçmiş olsun deriz! 


7 gün 24 saat bıkmadan, usanmadan sürekli hizmet verip aynı tempoyla evinize geçip çocuk büyütmek büyük bir lüks sayılır!  2013 yılı öncesine kadar gebe kaldıktan sonra nöbetten çıkılmazdı. 24 haftaya kadar en yoğun biçimde çalışan annenin ve bebeğin sağlığı sürekli tehdit altında oluyordu. Çalışılan birimde en sık karşılaşılan sözler "zaten gideceksin, gebesin yarım elemansın, gebesin şu işi sen yap zaten nöbet tutmuyorsun vs.. " gerek çalışma arkadaşlarımızın gerekse idarecilerin sözlü baskıları insanı bir daha aynı hatayı yapmamaya (gebe kalmamaya) itiyor. 

Çalıştığım birimde gebe olmam nedeniyle ve sadece mesai yapmam ki bu devletin bana verdiği bir hakken mesai arkadaşlarımın mobbingine maruz kaldım! En son iyice şaşırıp 7  aylık halimle beni şehir içi sevke göndereceklerdi. 

Bebeklerimizin maruz kaldığı bu stres ve travmalarla nasıl sağlıklı olmasını bekleyeceğiz. Her gün anne sütünün öneminden bahsedip, bebek bakımına kadar eğitim verip aynı özveriyle kendi çocuklarımızı büyütemez olduk. İş hayatında gebe yarım elemandır, gidicidir denildiğinden beri sağlıkçılara anne olmak büyük lüks. Anne sütünün öneminden bahsedip 4 ayında bebeği evde bırakıp işe gitmek hangi vicdana sığar? Doğum sonrası bebekle vakit geçirmek adına ücretsiz izin alma gücü olmayıp rapor alanların da vay haline!... İşe geç başlamanın cezası da hemen kesiliyor. Süt izninde olmanız ve nöbet tutmamanız nedeniyle yine yarım eleman saçmalığına devam edilip keyfe keder her yerde çalıştırılıyorsunuz! 


Yeni çıkan yasa ile gebe olduğunuzu belgelemeniz nöbetten çıkmanıza yetiyor ama sonrası yıldırma! Sanki suçlu imiş gibi nöbetten eleman eksilince gebeye en angarya işler yüklenir ve nöbet tutmamanın cezası kesilir!!! En olmadık yerlerde çalıştırılırsınız.  Sanki büyük marifetmiş gibi kendinizi ve bebeğinizi düşünmeden nöbete devam ederseniz herkes nasıl çalışıyorsa o şekilde çalıştırılırsınız! 


7 aylık gebe iken nöbet tutmuyordum ama mesaide en ağır işler bana yükleniyordu. Bu yoğun tempo bende erken doğum tehdidine yol açıp evde 2 hafta duvarlara bakıp yatmama neden olmuştu. Buna sebep olanlar sadece "ahhh vahhhh geçmiş olsun" demekten öteye geçemedi. Rapor dönüşü sözde yorulduğum düşünülüp adıma yer değişikliği yapılması çoktan idareye bildirilmişti!... 

2013 torba yasada sağlık çalışanlarına verilen en büyük hak gebelik itibariyle nöbetten çıkmak ve çocuk 2 yaşına gelmeden nöbete girmemek oldu.


Çoğu idareciler bu maddeleri kullanıp "gece nöbeti tutamazsınız ama hafta sonu mesaisi yapabilirsiniz" diyerek bir çok meslektaşıma hafta sonu mesaisi yaptırmıştır. 

 
Kendilerince nöbet tutmamanın bedelini hem hafta içi hemde hafta sonu mesaisi yaptırarak kesmişlerdir. 


Yasal olarak 24 aya kadar nöbet tutulamaz denilip yıldırma politikası uygulaması sonucunda kendi isteğiyle nöbete girdiğine dair dilekçe alıp bir çok kişiye nöbet tuturulmuştur. Bir çok meslektaşım angarya işler yüklenmek yerine nöbete girmeyi tercih etmiştir. 


Kimi kime şikayet edeceksiniz. Şikayet sonraları etiket yapıştırıp hakkınızda hüküm veriliyor. Tayin çıkarmadan bu yıldırma politikasından kurtulamıyorsunuz. Şikayet ettiğiniz kişi ve kurumlar bağlı olduğunuz Hastanedeki yöneticilerin doğru-yanlış her türlü lafına inanıp suçsuz iken suçlu duruma düşürülüyorsunuz. Sendikaya güvenmeyin sendikacıların çoğu yönetici!.... Ve sizin için kendi mesai arkadaşlarını karşılarına almazlar!!!


Ben hemşireyim. Bin bir umutla ve şevkle başladığım bu meslekten nefret eder oldum. Gebelik ve sonrası yaşadığım sıkıntılar nedeniyle başka bir bölüm okuyarak hayatıma yön vermeye çalışıyorum. Dilerim okulum biter de ilk gebeliğimde yaşadığım sıkıntıları bir daha yaşamam diye dua ediyorum. 


Gebenin en kıymetsiz olduğu alanlardan biri sağlık sektörüdür. 

Aile yapısını bozmaya kadar ilerleyen bu mobbinge kimse henüz dur dememiştir! Hepimize geçmiş olsun..... 

Rabia Şahin/ 25/ Bursa 

26 Ekim 2015 Pazartesi

YEŞİM TEKSTİL İLE KADINLAR VE ÇOCUKLAR



Hepinizin bildiği gibi bu hafta başında Bursa'daydım.

Bursa'dan Yeşim Tekstil için konuşmacı olarak çağrıldığımda, fabrika alanındaki kreş hakkında bilgilendirilmiştim. Fakat önce tereddüt ettim. Benim üzerimden bir çıkar mı sağlayacaklar, bundan bir kar elde etmeye mi çalışacaklar diye. Bu korkularımın ne kadar boş olduğunu kreşi ve şirketin kadın çalışanları ile ilgili yaptığı çalışmaları görünce anladım.

Yeşim Tekstil'in öncü kurucusu merhum Şükrü Şenkaya. Daha sonra yeğeni Cavit Çağlar ile işleri ilerletiyorlar.  Kadınlara çok değer veriyor bu iki işadamı da. Şirketlerinden birinin adı olan Nergis, Şükrü Şenkaya'nın kızının adı.  Yeşim ise Cavit Çağlar'ın kızının adı.

Yeşim Tekstil Nike, Esprit; Matheis Schlafgut, Zara, Pull&Bear, Massimo Dutti, Bershka, Tommy Hilfiger, Mexx, Hugo Boss, Calzedonia, Tchibo, Converse gibi markalara üretim yapıyor.
Şİrketin ticari işleri ve üretim hacmi bir yana, beni içindeki kreş ve kadınlarla ilgili yapmış oldukları çalışmalar ilgilendiriyor. Kreşe geçmeden önce biraz kadınlara yönelik çalışmalarından bahsedeyim.

Yeşim Tekstil’in Kadın ve Çocuk Kulübü ve Uludağ Soroptimist Kulübü’nün Yeşimli kadınların eğitim, sağlık ve kişisel gelişim konularında farkındalığını arttırmak amacıyla hayata geçirdiği “Kelebeğin Dünyası” projesi var. Hatta bu proje Avrupa Uluslararası Soroptimist Eylem Fonu’ndan 5 bin Euro fon almaya hak kazanmış.

Burada amaç kadınları bilinçlendirmek, eğitimler ve seminerler düzenlemek. Pek çok kişi bu proje kapsamında Yeşim'e çağrılmış. Emzirme konusunda, ergenlikte çocuklarla nasıl iletişim kurmak gerektiği konusunda... 

Ayrıca çok da güzel bir oda yapmışlar. Bu odada toplantılar düzenliyorlar ve her yerde şiddete karşı bilinçlendirme kampanyalarının broşürleri, kitapçıklar, dergiler...

Sürekli bir etkinlik yapılıyor ve bu etkinliklerin afişleri fabrikanın her yerine asılıyor. İşi müsait olan ya da amirinden/şefinden izin alabilen kadınlar ilgilendikleri konulardaki etkinliklere katılıyorlar.

Kelebeğin Dünyası projesinin sloganı ise BİR KADIN DEĞİŞİR DÜNYA DEĞİŞİR.

Ne kadar hayran kaldığımı tahmin edersiniz tabi. Bütün bu aktivitelerle bizzat Dilek Cesur ilgileniyor. Kendisi de iki tane pırıl pırıl çocuk yetiştirmiş çalışan bir anne. Şirket ile ilgili bana bilgi verirken kendisinin de bu şirketin kadınlara gösterdiği ilgi ve saygıya, saygı duyduğunu gördüm. Bana şirket sahiplerinin kadının gücü ve bereketine
inandıklarını , yapılan bu projelerden hiçbir çıkarları olmamasına rağmen tüm bunları bir gider olarak görmediklerini anlattı.



 Gerçekten de hiçbir masraftan kaçılmamış kadınlar konusunda.  Şirket çalışanlarını %54'ü kadın ve her şey kadınları düşünerek
Dilek Hanımla keyifli bir kahve faslı yaptık.
 hazırlanmış.
 Dilek Hanım'ın söylediğine göre Bursa'da kadınlar tarafından öncelikle tercih edilen bir işyeri Yeşim Tekstil. 3 ayda bir çalışanlarına kumanya dağıtan ve işçisini düşünen bir işyeri. Bu nedenle de söylenene göre işçinin işverenine sadakatinin en yüksek olduğu işyerlerinden de birisi.

Burayı gezer ve bu bilgileri alırken -gözlerimle gördüklerimi de ekleyince- dedim ki, vizyon sahibi olmak işte böyle bir şey. Türkiye'de şu anlattıklarımı yapacak paraya sahip pek çok zengin kimse ve iş adamı var. Ama mesele sadece parayla bitmiyor işte. Azıcık misyon yüklenmek biraz da vizyon sahi
bi olmak gerekiyor...

 Bahsettiğim oda burası.Buzlu camın arkasında bir danışma var. Fabrika, işçi kadınlarla birebir ilgileniyor. Pek çok işveren işçisini tazminatsız "defetmeye" çalışırken işçisine bu kadar değer veren bir oluşumu kendi ülkemde görmek göğsümü kabarttı. Böyle işverenlerin artmasını canı gönülden diliyorum.






















Holdingin seminer salonunda bir ya da bir buçuk saatlik bir söyleşimiz oldu. Daha önce de benim söyleşlerime katılanlar bilirler. Bu söyleşiler öyle akıl verme-hukuk öğretme minvalinde geçmez. Bol kahkahalı ve karşılıklı sohbet şeklinde geçer. Ben maalesef metne bağlı konuşamıyorum. Konuşmalarıma gitmeden önce metin de hazırlayamıyorum. Sorulan sorulara ve konuşmanın gidişatına göre şekilleniyor söyleşiler. Umarım Yeşim Tekstil çalışanları bu söyleşiden keyif almışlardır.

Bana keçe üzerine fermuar ve çengelli iğnelerle dizayn edilmiş bir plaket verdiler. O bile bu holdingin şahsına münhasır anlayışını görmeme yetti. Plaketlerini bile kendileri üretim malzemeleri ile hazırlıyorlar. Bence bu da çok yaratıcı bir fikir.

Söyleşi bittikten sonra işçiler hızla görev yerlerine döndü. Kimse "Ya neyse kaytarayım azıcık" demedi. Dilek Hanım bana bunu şu şekilde izah etti: "İşçiler söyleşilere ilgi alanlarına göre katılıyor. Ama öncelikli olan iş. İşi olanlar gelemiyor. İzin alabilen ya da vakit yaratabilenler de biter bitmez hızla işine geri dönüyor".

Bu da bana işverenin, işçiye gösterdiği özenin kendisine aynı şekilde geri döndüğünü gösterdi. Eğer işveren, işçisine güvenir, değer verir ve ona bir takım sosyal olanakları sağlarsa işçi de kendisine gösterilen bu değeri görüyor ve ona göre davranıyor. Tabi sanırım burada kilit nokta SAMİMİYET.

Söyleşiden sonra ise çok tatlı 3 kadınla daha tanıştım. Ortadaki Gülsever Hanım Bursa Soroptimistlerin kurucu üyesiymiş.(Soroptimist Latince en iyiyi amaçlayan kadın demek) Fotoğrafı çeken de Meral Hanım. Onunla çekildiğimiz fotoğrafı bulamadım maalesef. Meral Hanımın da küçük bir bebeği var. Dilek Hanım ona diyor ki "Kreşe vermek istemezsen kreşe vereceğin yaşa gelene kadar evden çalış". Meral Hanım şuan evden çalışıyor. O da işini aman nasolsa kimse beni görmüyor diye savsaklamıyor. Yani anlayacağınız, şirket, şirket değil cennet.

GELELİM KREŞE

Ne yalan söyleyeyim 300 çocuk var dediklerinde az çok yönetmeliğe uygun bir yer olacağını 
düşünüyordum ama gördüğüm gibi bir yer beklemiyordum.

Öncelikle şunu söyleyeyim, tamamen özel bir kreş gibi çalışıyor burası. Yani para verip yolladığınız kreşten pek farkı yok.1000 çocuk kapasiteli olarak yapılmış. Çok geniş bir alan üzerinde kurulu zaten.  1 yönetici, 2 vardiya sorumlusu, 11 öğretmen, 7 bakıcıdanoluşan 21 kişilik uzman bir kadro var burada. Çalışanların hepsi ilgili alanlarda eğitilmişler.

Kreş 07.00-23.00 saatleri arasında haftanın 6 günü açık. Yani öyle günün yarısında kapanan özel kreşler gbi de değil.

Sadece anneler değil babalar da çocuklarını getirebiliyor.

En başından başlayalım. Öncelikle, burada amaç şirket çalışanlarının kreş sorununu çözmek ve maksimum verimi sağlayabilmek. Doğum iznini bitiren kadın işçi, bebeğini hemen buradaki kreşe verebiliyor. Fabrika işçileri vardiyalı çalıştığı için vardiyası biten gelip bebeğini alıyor. Arada işi müsait olduğunda bebeğini görmek isteyen olursa da geliyor bebeğini, çocuğunu görüp gidiyor.

1 yaş altı bebekler için hazırlanan sınıf burada gördüğünüz, Onların hareketleri kısıtlı olduğundan ve ilgi alanları oldukça dar olduğundan sınıfın çoğunu beşikler kaplıyor. Buradaki bebeklerin çoğu anne sütü aldığı için anneler onları sık sık ziyarete geliyor. Anne sütü almayan bebekler formül mamayla besleniyor. Kreşin doktoru bebekler dahil tüm çocukları kapsamlı dosyalarıyla takip ediyor.

Her bir sınıf yaş grubuna göre ayrılmış. 1 yaş, 2 yaş, 3, 4, 5 ve en son da 6 yaş grubu var. Her yaş grubundan çocuklar aynı renk kıyafet giydiriliyor. Bu bana çok ilginç geldi. Vallahi çete gibi hepsi. Mesela koridorda bir grup turuncu çocuğa rastladım. Öğretmenleri onları tuvalete götürüyordu. Anladığım kadarıyla çocukları bu şekilde birbirinden ayırt etmek ve onlara da kendi sınıf arkadaşlarını tanımak açısından daha kolaylık sağlıyor. Neyse, sonucunda uzaktan bakılınca pek sevimli gözüküyorlar.

Her sınıfın hemen bitişiğinde bir uyku odası var. Minik yer yatakları sıra sıra konmuş ve çocuklar burada öğle uykusuna yatıyor.Kreş yöneticisine çocukların gerçekten uyuyup uyumadığını sorduğumda aynen şu cevabı aldım. "Vallahi uykusu olmasa bile uyuma numarası yaparken uyuyakalıyorlar"

Sınıflar son derece geniş.Her şey çocukların boylarına göre ayarlanmış. Sınıf detaylarını incelemek ve yorumlamak üzere bol bol resim ekliyorum ki  konunun uzmanları görüş bildirebilsinler.
Burası henüz inşa edilen teras. Şuan yapım aşamasındaymış, Çocuklara oyun alanı yapılacakmış ve aynı zamanda o köşedeki merdivenler de acil çıkış kapısı olarak kullanılıyormuş. Bir tane daha tahliye kapısı var. 




 Kreşin kapısı. Çocuğu kreşe bırakan kreşten alan...
Soldaki bu resmin sağ köşesindeki maviliye iyi bakın. Aslında bu bir videoydu ama yükleyemedim. Sadece o anı yakaladım. Benim durduğum yerde annesi var. Çocuk annesini gördü. Tam bu anda ANNEEEEE diye annesine koşuyor. Çok hoşuma gitti o an. Bir anne olarak hem çalışmayı bırakmak zorunda kalmamak, hem de çocuğunun birkaç yüz metre ötede sağlıklı, mutlu ve güvende olduğunu bilmek ne kadar şahane bir şey...
Bu vatandaşı kapının ağzında görünce heyecanla "Naaabeeeer" dedim. Artık nasıl bir ses tonuyla konuştuysam çocuk koşarak uzaklaşmaya başladı. Yalnız lütfen öğretmeninin kucağına nasıl atladığına bakın. İşte çocuklar bir dönemden sonra kimi sevip kimi sevmediklerini  o kadar güzel ifade ediyorlar ki... Çocuğun kimden nasıl muamale gördüğünü anlamak zor olmuyor dikkatli ebeveynler için. O anda bu çocuğun öğretmeninin çok iyi bir öğretmen olduğuna karar verdim.Gördüğüm kadarıyla bütün çocuklar sınıftaki öğretmenlerini çok seviyorlardı.




 Cidden bu an çok sevimli bir andı. Dudaklarını büzerek bir koşuşu var. Önce minderde oturan çocuklara doğru koştu. Baktı öğretmen orada yok. Hemen sağa kırdı. Yüzündeki ifadeye bakar mısınız. .Ben de bu tecrübeden sonra sınıflara daha sessiz daha az korkunç bir yüz ifadesi ve heyecanımı daha bastırmış olarak yaklaştım tabi. Sonra düşünsenize OLAY Ana Haber bültenini "AVUKAT FEYZA ALTUN KREŞTEKİ ÇOCUKLARI KORKUTTUĞU İÇİN KREŞTEN KOVULDU"
Olmaz olmaz demeyin oladabilir."Güvenemiyom da" :)



 Bu sağdaki Yeşillerin uyku odası. Her uyku odası ve sınıf da renklere ayrılmış.Böylece çocukları gruplamak son derece kolaylaşmış.Uyku odalarının hepsinin dizaynı aynı.Sadece iki yaşın altındakilerde beşik kullanılmış.

Ben tabi en çok 1 yaş altına bittim. Bir sürü bebek, kimi beşikte uyuyor kimi yerde yuvarlanıyor. Bir de onları yanyana çember şeklinde yatırmışlar hafif eğimli puflara. Birbirlerine bakıp gülüyorlardı. Gittim yanlarına birisine agu yapıyorum bir bakıyorum ötekisi gülüyor. Bebekler ne kadar güzel ve masumlar yahu, şimdi anlıyorum neden melekler hep bebek olarak tasvir ediliyor...
Kreşin girişi. Duvarda Mustafa Kemal Atatürk, yanında Cavit Çağlar ve Şükrü Şenkaya. Anne ve babalarını öğretmenleri eşliğinde bekleyen çocuklar...

Aynı zamanda OLAY TV de çekim yapıyordu. O gün ana haber bülteninde bu habere yer vermişler kendileri de. Linki burada :
Haberin Videosu

Ayrıca Kelebeğin Dünyası'nın facebook adresi:

Kelebeğin Dünyası Facebook Sayfası




 Çocuklarla bu Obama pozunu vermesem olmazdı. Soldaki sınıfın öğretmeni, sağımdaki de kreşin yöneticisi. Bunlar da Yeşiller Çetesi.


 Çamaşırhane kreşin içerisinde. Son derece temiz ve düzenli olduğunu gördüm. Her bölümün görevlisi de ayrı tabi.Çamaşırhanede ayrı yemekhanede ayrı ve konusunun uzmanı kişiler var. Bu da tabi aynı zamanda istihdam demek... Yemekhaneye çok girmedim. Sonuçta içeri girerken bir sterilizasyon gerekiyor. Uzaktan bakıp çıktım.


Bu köşeyi çok sevdim. Gökkuşağı ve sevimli bebek resimleri inanılmaz hoşuma gitti. Kreşe giden güzergah üzerinde duvara çizmişler. Bu resmi takip ederek kreşi buluyorsunuz. Sağ taraftaki resim de yemekhanenin duvarı. Çok geniş bir yemekhane var. Sınıflar gruplar halinde yemek yiyor ve onlara öğretmenleri eşlik ediyor. Kendi yemek yemeyi öğrenmiş çocuklar kendileri yiyor. Diğerlerine öğretmenler ve yardımcıları yediriyor. Yemekhane önünde çok geniş boş bir alan var. O da bu sağdaki duvarın önü. Aynı zamanda gösteri salonu olarak kullanılıyormuş. "Mezuniyet" gösterileri ve müsamereler bu alanda sergileniyormuş. Aşağıdaki çerçevelerden de göreceğiniz üzere her sene bu kreşe alınan çocuklar sene sonunda gösteri yapıyor ve onlar fotoğraflanarak bir köşede arşiv oluşturuluyor. Bir nevi anı köşesi gibi.
yemekhaneden bir görüntü










Burada ise Şükrü Şenkaya ve Cavit Çağlar'ın resimleri konulmuş. Şirket çalışanlarının Şenkaya'yı nasıl yadettiğini görmeniz lazım. Herkes minnet ve rahmetle anıyor. Ama anılmayacak gibi. Mekanı cennet olsun gerçekten de.







 Sınıflar tabi ki çocukların yaş gruplarına göre döşenmiş. Masa aktivitesi yapabilecek çocuklar için masalar konmuş. Daha küçük çocuklar için yer oyuncakları ve puf minderler... Ayrıca çocuklar zaman zaman tiyatroya da götürülüyormuş. Aynı özel kreşler gibi velilerin imzalarına, onaylarına, istek ve şikayetlerine göre programlamalar yapılıyor. Yani işveren burada, zaten sana kreş imkanı tanıyoruz ne dersek tamam diyeceksin demiyor. Velilerin görüşlerini dikkate alıyor. Resmen Devrim değil mi!

 Burası emzirme odası. Emziren anneler bilirler, emziriken kaykılmak, uzanmak en rahat şeydir (en azından bana göre öyle) Sağdaki minderler de gözüme çok rahat göründü vallahi.
Burası revirin gizli odası. Niye gizli diyorum. Sağlık ocaklarındakine benzer genişçe bir revir yapılmış. Arkaya da bu oda konmuş. Buraya hastalığını yayma ihtimali olan çocukları alıyorlar ki ön odada müdahale yapılan çocuklara hastalık bulaşmasın.
Burası alt değiştirme odası. Çok geniş bir oda. Odanın sol tarafında yine küçük bir bölüm var. Orada çöp kutuları dezenfekte ediliyor. Temizlik malzemeleri konmuş. Hani zaten bir sürü oda var bir yerde değiştiriverirsiniz çocuklarınızın poposu denmemiş. Ayrıca alt değiştirme odası yapılmış. Her oda geniş, ferah. Öyle bir iki annenin sıkış tıkış iş yapmak zorunluluğu yok. Tekrar hatırlatmakta fayda var bu kreşin 1000 çocuk kapasitesi var ve şuan sadece 300 çocuk var içinde. Bakın hala 700'lük boş yer var. Başvuralım mı?




Tuvaletler de minyatür:) Çocukların boylarına göre yapılmış.
 Kelebeğin Dünyası odasında dağıtılan broşürlerin bazıları:















Sonuç olarak, gerçekten beni etkileyen bir yer oldu Yeşim Tekstil. Tüm bu çalışmalar, kadına verilen değer, kreş, fabrikanın genel atmosferi huzurluydu. İşçinin işverene karşı duyduğu saygı, işinde gösterdiği özen dengenin ne kadar güzel kurulduğunun göstergesi.Türkiye'de böyle işyerlerinin sayıca artmasını temenni ediyorum. 

Biz çalışan çocuklu kadınların  hangi işte çalışırsak çalışalım, çocuklarımıza daha yakın olma imkanı sunulduğunda çok daha iyi bir motivasyonla çalışacağımızı işverenlerin bilmesi gerekiyor.

Sevgili kadınlar unutmayın ki ÇALIŞMAK ve KREŞ haktır. Bİzler kendimizi bilgilendirir, eğitirsek karşımızda duramazlar. Bizi ezemezler. Gücümüzün farkına varalım.Elele omuz omuza duralım.

Sevgilerimle.