30 Eylül 2015 Çarşamba

KURBAN BAYRAMI VE KURBAN KESİMİ

Başlığın böyle bilirkişi edasıyla atıldığına bakmayın, işin ehli değilim. Zaten bu yazı geç de oldu biraz ama her kurban bayramında yaşanan tartışmalar hepimizin malumu.
Ben her bayram akşam haberlerini hayretle izlerim. Bu bayram da öyle oldu.
Adam kestiği hayvanı yüksek gerilim hattına asmış, derisini yüzüyor. Muhabir diyor ki "Burası yüksek gerilim hattı, size bir şey olmasın?"

Adam cevap veriyor:

-Yok ya bir şey olmaz, hatırlamadınız mı ben geçen sene de burada size röportaj vermiştim. 

Gülüyor.

Ben de güldüm.

Güldüm ama korktum da yani. Yüksek gerilim hattı bu.

Neyse bunun yanında kesecekleri hayvana eziyet edenler ve kanuna aykırı şekilde sokakları kan gölüne çevirenlerden aslında bahsetmek istedim.

Bu görüntüler karşısında pek çok insan dehşete düşüyor ve bu ibadeti yerine getirirken bu görüntülere vesile olanlara kızıyorlar. Ben de bunlardan biriyim. Tabi bu tartışma anında "kurban ibadetine mi karşısın?!!"a evrilerek içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Aslına bu yazıyı yazmaktaki amacım da bu değil. Dinin dogmalarını tartışmanın beni bir yere götüreceğini düşünmüyorum. Onun yerine ne nasıl olmalı ona bakmak lazım diye düşünüyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Kurban Kesimi ve Atıkları konulu 2008/15 sayılı Genelge'si 3 sayfa halinde olması gereken her şeyi özetliyor. Genelgeyi pdf den jpeg'e çeviremediğim için buraya koyamadım. Eğer birisi bana mail atarsa seve seve resmini koyarım.

Genelgede özellikle Kurban Kesim yerleri düzenlenmiş. Sızdırmaz beton zemin, kesimden sonra etrafın dezenfekte edilmesi. Hayvan dışkı ve atıkları için bekleyen belediye arabaları pek çok husus düzenlenmiş. 

Bir de bir yönetmelik daha var "Kurban Hizmetlerinin Dİyanet İşleri Başkanlığınca Yürütülmesine Dair Yönetmelik diye. Bu yönetmelik de kurban kesim yerlerinin belirlenmesi, kurban muhasebesi, kurban kesen vakıfların görevlerini düzenliyor.

Bİr de en önemlisi Hayvanları Koruma Kanunu'na göre hayvanlara kasıtlı olarak kötü davranan, eziyet eden, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakan, döven vs. insanlara karşı idari para cezası öngörüyor 499 TL. Tabi komik bir ceza.

Hayvanları Koruma Kanunu'nun baştan sona değiştirilmesi gerekliliği ayrı bir konu olmak üzere ülkemizde bunnca genelge, yönetmelik ve kanuna rağmen korkunç sahneler yaşanıyor. Aslında pek çok insanca da bu sahneler eleştiriliyor.

Bir diğer konu kurban kesme ibadetinin yerine para bağışı yapmak. İşte bu söylemler ortalığı karıştırıyor. Dinen kabul edildiğine göre ve Diyanet İşlerinin resmi sayfasında da okuduğum üzere para bağışı, zekat her zaman yapılmalıdır ancak bu kurban ibadetinin yerini almıyor.

Bir diğer eleştiri noktası da kurban kesip tüm eti dolaplarına istifleyenler. GEçen gün instagramda gördüğüm resim de (doğruluğunu bilmiyorum ama komikti) "Kurban etlerini no frost buzdolaplarına dolduranlar bu ibadetten ancak no sevap alabilirler.Hafız HÜseyin Hoca" yazıyordu. Ben de buna oldukça gülmüştüm.

Tabi işin bu boyutunu bilemem. Herkesin ibadeti ve bu ibadetin kabul edilip edilmediğini ancak "O" bilir.

Ben, bu konuda bilgisine güvendiğim -en azından benden daha bilgili olduğunu düşündüğüm- BEyza Mutlu instagramda @yazaranne , hanımefendiden bir yazı istedim. Kendisi de beni kırmadı ve yazısını bana yolladı. Şimdi noktasına virgülüne dokunmadan bu yazıyı sizlerle paylaşıyorum. Buradaki bilgileri ve siz de kendi gözlemlerinizi yorum olarak yazarsanız bir sonraki Kurban BAyramına daha kapsamli bir yazı paylaşabiliriz.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kurban Kesmek, Ama Nasıl?

Namaz kılıyoruz, aklımızda bin düşünce. Oruç tutuyoruz, dilimizde yalan dolan. Kurban kesiyoruz, özüne inemeden... İslamın bir yerinden tutsak, bir yerini kaçırıyoruz ne yazık ki. O yüzden tam da kurban bayramında, bize düşmese de birkaç kelam edelim istedik.


Kurban, kelime anlamı ile yakınlaşma demektir. Yani Allah’a yakınlaşma gayesiyle, O’nun verdiği mallardan yine O’nun rızası için O'na sunmak.


Hac Suresi’nde Allah (cc): “Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz; ama sizin takvanız Allah’a ulaşır.” (22/37) buyuruyor. Allah isterse en değerli malımızı O'nun yolunda feda etmenin adıdır kurban, teslimiyettir. Bu teslimiyetin en güzel örneğini Hz. İbrahim'in, değerlisi İsmail'i yüce bir teslimle En Sevdiği yolunda kurban etmeye götürme hikayesinde görürüz. Hiçbir sevginin, Allah'ın sevgisinin önüne geçemeyeceğinin şahididir bu olay. Hz. İbrahim'in kurban etmesi için Rabbin merhametiyle gökten bir koç indirmesiyle sonuçlanır kıssa.


Biz de günümüzde bu ibadeti yerine getirmeye çalışırız. Kurban özünde sadece et yeme bayramı değildir. Hak ve sonra da halk vardır temelinde. Yani Allah rızası ve kesilen kurbandan fakirlere, akrabalara, komşulara verilen hisse. Kurban bayramı çok büyük bir sosyal yardımlaşma vesilesidir. Her gün dünyada sayısız hayvan kesilir ve bundan çoğunlukla varlıklı kimseler yararlanır. Halbuki kurban bayramında kesilen kurbanlardan daha çok yoksullar ve hayır kurumları istifade eder. Et yüzü görmemiş çocuğun boğazından et geçmesi, anaların sevinçten bayram etmesidir bu günler. Ancak kurbanın özüne inmek dedik yazının başında; kurbanlığın neresini veriyoruz muhtaçlara? Vicdanımızı rahatlatmak için en kemikli, en yağlı kısımlarını mı? Yoksa "En sevdiğinizden infak etmedikçe, birre (kâmil manada hayıra) ulaşmış olmazsınız." hadis-i şerifine uyarak kurbanın en sevdiğimiz, en lezzetli yerlerini mi? Zira çoğu zaman kurbanını, vekil tayin ettiği Hazreti Ali efendimize kestiren Peygamberimiz (sav) Hazretleri bir Kurban Bayramı'nda Hane-i Saadet'ine gelince validemize sorar:


- Aişe! Kurban etini dağıttınız mı?.. Sevinçle cevap verir validemiz:

- Dağıttık ya Resulallah!. Ne kadarını dağıttınız?

- Hepsini de dağıttık, bir buttan başka bize hiçbir şey kalmadı!..

Bu dağıtım şeklinden çok memnun olan Efendimiz'in açıklaması şöyle olur:

- Desene Aişe, bir buttan başka hepsi de bize kaldı!..

Bir başka unutulmayan misal daha. Bir bayram sabahı erkenden kurban etini pişirip sürerler Efendimiz'in önüne. Hemen bismillah, deyip başlamaz da sorar:

-Şu anda komşularımız da kurban eti yemeye başladılar mı?

-Hayır, derler. Henüz onların hisselerini göndermedik, en önce size hazırlayıp sunduk, 
herkesten önce siz tadasınız diye!.

Bunun üzerine verdiği cevap, insanlık tarihinin şeref levhalarına geçecek muhteşemlikte bir komşuluk anlayışı olur. Buyurur ki:

-Götürün bu eti! Ne zaman komşularımızın da bacalarından et pişirdiklerine işaret eden dumanlar yükselirse o zaman getirin. Komşusunun yemediğini yiyen, giymediğini giyen, onların derdiyle dertlenemeyip ayrı bayram yapan kimselerden olmak istemem!. Et kaldırılır, daha sonra komşuların bacasından et pişirmeye başladıklarının işareti olan dumanlar yükselir, bundan sonra buyurur ki:

-İşte şimdi kurban eti yiyebiliriz, çünkü komşularımız da et yemeye başlamışlardır.
Bu hassasiyete hangimiz sahibiz bu günlerde? Hangimizin boğazına diziliyor etler komşu düşüncesiyle? Hepimizin kendini sorgulaması gereken mühim bir konu. Kurbanda aslolan üçte bir ev ahalisine, üçte bir akraba ve komşuya, üçte bir fakirlere muhtaçlaradır. Bu minimum olandır. Peygamberimizin dediği gibi ahirette bizim yanımızda olacak ise dağıttıklarımızdır.



Bir diğer konu da etrafımızda, tv ekranlarında gördüğümüz hayvanlara yapılan eziyet. Bir yanda kurban ibadetini yapmaya çalışan, diğer yanda bir kediye işkence ettiği için cehenneme gireceği haber verilen dindar bir kadının anlatıldığı dinden bihaber, kurban edeceği hayvana işkence eden müslümanlar. Oysa Peygamber Efendimizin hayvanlara karşı hassasiyeti hakkında o kadar çok örnek var ki... On bin kişilik orduyla giderken yavrularıyla birlikte yeni doğum yapmış bir köpeğin ezilmesin diye başına nöbetçi koyup askerin yolunu değiştirtmesini mi dersiniz, yolda açlıktan karnı sırtına yapışmış bir deve görüp sahibine: "Konuşamayan bu hayvana bakarken Allah'tan kork!" diye uyarmasını mı dersiniz, develerin üzerine binip karşılıklı şiir törenleri yapılmasını dahi "Hayvanların sırtını iskemle olarak kullanmayın." diye uyarıp bu geleneğe son vermesini mi dersiniz? 

Kurban kesmeye gelince; bir gün bir yere giderken bir adamın kesmek üzere olduğu koyunun önünde bıçağını bilediğini görür ve "Onu defalarca mı öldürmek istiyorsun?" diye sorar. Bıçağı dahi kurbanlığın önünde bilemeyi hoş görmeyen Nebi nasıl olur da keseceği kurbanı dövenleri hoş görür? Üstelik bir kediye eziyet ettiği için cehenneme giden kadını anlatmışken... Hele hele beni en çok duygulandıran hadise, günümüzde kimsede görmediğim şu hassasiyettir: "Peygamberimiz’in kedisinin ismi Müezza’dır. Peygamberimiz, kedisi Müezza'yı o kadar çok severdi ki, Müezza bir gün sedirde oturan Peygamberimiz’in giysisinin ucunda uyuyakalınca, kediye kıyamayan Peygamberimiz, giysisini keserek sedirden kalkmayı tercih etmiştir." Bu nasıl bir kalptir? Böyle bir Peygamberin ümmeti nasıl olur da ibadet ettiğini düşünüp bir de hayvana zulmeder?

 Bilmiyor muyuz yolda yüzü dağlanmış bir merkep görüp "Allah'ın laneti onu dağlayanların üzerine olsun!" diyen Nebiler Serverini? Biz nasıl layık ümmet olacağız O'na? Durumumuz içler acısı...



Son olarak da kurbanın bize bakan yönünden bahsetmek istiyorum ki, ona değinmeden geçmek olmaz. Kurban aynı zamanda nefsimizi de Allah yolunda feda etmeye hazır oluşumuzun adıdır. "Senin için neyimi kurban edeyim?" diye sormalı insan kurban günlerinde. "Nefsimin Senden gayrı tutulduğu ne varsa kurban ediyorum." diyebilmeli. Senin kurbanlığın ne? Şan mı şöhret mi? Alışveriş mi moda mı? Futbol mu para mı? İnternet mi televizyon mu? Rabbin sevgisinin önüne ne koyduysak, O'ndan başka ne için yaşıyorsak, neye tutulduysak kurban etme vakti şimdi.



Sevgili Peygamberimizin dediği gibi : "Amellerin kıymeti ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.''(Buhari, İman, 1)

BEYZA MUTLU @yazaranne