11 Mart 2015 Çarşamba

MECLİS RAPORU



  TÜRKİYE’DE
KADININ VE AİLENİN GEBELİK SIRASINDA VE SONRASINDA     
    YAŞADIĞI SIKINTILARA
             GENEL BAKIŞ
                      VE
          ÇÖZÜM ÖNERİLERİ


     HAZIRLAYAN
   AV.FEYZA ALTUN MERİÇ
                                   MART 2015




A-GİRİŞ

Bu çalışma Türkiye’de orta gelir grubuna dâhil çalışan/çalışmayan kadınların gebelik ve gebelik sonrası sorunlarına yönelik  hazırlanmıştır.

Ülkemizde son 20 senede aile yapısı giderek bozulmakta, evlilikler boşanmalarla sonuçlanmakta, ahlaki ve vicdani değerlerini kaybetmiş bir nesil yetişmektedir.

Toplumdaki bu yozlaşma ve mutsuzluğun önüne geçebilmek için acilen ciddi düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Bu mutsuzluğun temelinde ise anne-bebek-baba üçgeninde yaşanan kaymalar ve anneler ile çocuklarının birbirinden uzaklaştırılması bulunmaktadır.

Anne ve çocuk arasındaki bu çok doğal bağ koparılmıştır. Bağın onarılması ise kadınları evde oturmaya zorlayarak değil sosyal hayatta ve iş hayatında onlara yaşam alanı vererek sağlanacaktır.

Gebe kadınlar, daha gebeliklerini işverenlerine bildirdikleri andan itibaren adeta bir yük gibi görülmektedirler. İşverenleri yahut amirleri tarafından her türlü taciz uygulanarak istifa ettirilmeye çalışılmakta ve sağlık durumlarına aykırı olacak biçimde çalıştırılmaktadırlar.

Görüldüğü üzere, toplumumuz, kapitalizmin dişlilerine öyle sıkışmıştır ki gebe yahut küçük bir bebeği olan kadına karşı olan insanca duygularını dahi yitirmiştir. İşte bu nedenledir ki işveren gebe bir kadına yük taşıtmakta, arşivden dosyaları merdiven tepesine çıkarak indirmesini istemekte, gebeliğin en tehlikeli ilk üç ayında gece nöbeti vermekte, son vasıtasını kaçıracağını bile bile işten 15 dakika erken çıkmasına izin vermemekte, doktor muayenelerine gitmesi gerektiğinde ayak sürümekte beis görmemekte ve kadına hamile kalarak çok ama çok kötü bir şey yaptığı sürekli hissettirilmektedir.

Fakat işte biz bu noktada kişilerin daha iyi insanlar olarak yetişmesi, daha ahlaklı ve daha insancıl olabilmeleri için gerekli hususlara değineceğiz.

Kadınların başlı başına kadın olmaktan kaynaklı sorunlarının üzerine bir de bebek “sorunu” eklenince ülkemiz kadın için nefes alınamaz ve sokağa çıkılamaz hale gelmektedir.



·        VAR OLAN YASAL DÜZENLEMELERE ELEŞTİRİ:

Resmi Gazete Tarihi: 16.08.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28737 ile yürürlüğe giren Gebe Veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik ile gebe ve emziren kadınlara dair temel konular düzenlenmiş olmasına rağmen neredeyse bu maddeler hiçbir işveren tarafından uygulanmamaktadır.
Sağlık sektöründe gebe ve emziren kadınlara gece çalışmamaları gerekmesine rağmen gece nöbetleri tutturulmakta, üstelik radyasyona maruz kalacak ünitelerde çalıştırılmakta, bankalarda 7.5 saat sınırı aşılmakta hemen hemen hiçbir şirkette emzirme izinleri kullandırılmamaktadır. Öğretmenlere zorla ek ders verilmekte, polis anneler amirlerince uzun saatler çalıştırılmaktadırlar. Bu örnekler her alanda çeşitlendirilebilir. Çünkü ülkemiz çalışan ve hamil/emziren Kadınlar ise işlerini kaybetmemek için nereye nasıl başvuracaklarını da bilmediklerinden sessiz kalmakta ve bu zulme katlanmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu nedenle bu yönetmeliğin genişletilerek uygulanır hale getirilmesi büyük önem arz etmektedir.

B-GEBELİK SIRASINDA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ


1.     Öncelikle, ülkemizde kadınların gebelik süreci ve gebelikten sonra yaşadığı fizyolojik ve hormonal değişiklikler konusunda Sağlık Bakanlığı tarafından önce kadınlar sonra eşleri ve aileleri bilinçlendirilmelidir:

a.     Özellikle kadınlardaki psikolojik değişimlerin sebeplerini anlatan broşür ve bilgi kitapçıkları hazırlanarak Sağlık Ocaklarında dağıtılması
b.     TV kamu spotu hazırlanması
c.      Lohusalık Depresyonuna ilişkin uzmanlarca yapılacak çalışmalar sonrasında bu süreçte yaşanacak ve yaşanması muhtemel duygudurum değişikliklerine karşı eşler ve ailelerin bilinçlendirilmesi

2.     Gebe kadınların doktor kontrolleri için aldıkları izinler çoğu işyeri tarafından doğum izninden, yıllık izninden yahut ücretli izin hakkından düşülmektedir. Bu da bebeğin annesiyle geçireceği bir saat bile çok kıymetliyken onun günlerinden çalınması anlamına gelmektedir. Bu nedenle doktor izinlerinin yasa ile idari izin/mazeret izni kapsamına sokularak kadınların diğer izinlerinin korunması amaçlanmalıdır.

3.     Kadınlar, özel sağlık şirketleri ve özel hastaneler tarafından “Analık Sigortası” “Doğum Teminatı” ve benzeri isimler adı altında adeta soyulmakta ve manipüle edilmektedirler. İyi niyetle bu tür sigortaları yaptıran kadınlar adeta doktor/hastane/sigorta şirketi üçgeninde, para kazanmak amacıyla gerekli gereksiz ilaçlara testlere ve uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Yeterli tıbbi birikimi olmayan anne mecburen ve korkuyla bu tür uygulamalara boyun eğmekte adeta bir deney hayvanı gibi acımasızca kullanılmaktadır, en sık yaşanan örnekler:

a.     İlaç şirketleri ile anlaşan doktorlar sebebi ile gereksiz ilaç kullanımına teşvik
b.     Özel sigortalı kadınlara, tehlike grubuna girmemesine rağmen tehlikeli sayılabilecek (amniyosentez gibi) testlerin uygulanması
c.      Doğal doğum yapmak isteyen kadınların bin bir bahane ve gerçek olmayan tehlikeli durumlar ile korkutarak ameliyat etme

Bu nedenlerle devlet hastanelerinin Kadın Doğum Bölümlerinin şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Devlet hastanesinde kadınlar son derece kaba bir muameleye maruz kalmaktadırlar. Doğum özel ve nazik bir ortamda gerçekleşmelidir.

Örneğin Zeynep Kamil Kadın Doğum Hastanesi’nin hali içler acısıdır. Kadınlar adeta hapishane gibi koğuş sistemli,  karşılıklı yataklarda onlarca kişi içerisinde hiçbir mahremiyet sağlanmadan muayene edilmekteler. Dikiş ve pansuman işlemleri açıkta yapılmakta, sağlık personeli de kadınlara son derece kaba davranmaktadır.

Tüm bu muameleye maruz kalmak istemeyen kadın ise özel hastaneler elinde oyuncak edilmektedir.

Yukarıda bahsedilen kötü düzen, bilirkişiler ve yetkili birimler marifetiyle net olarak tespit edilmeli ve bu uygulamalara sınırlamalar getirilmelidir.

4.     Gebe kadınların büyük çoğunluğu gebelikleri sırasında işlerinden çıkarılmaktadırlar. Üstelik bu performans düşüklüğü/işyeri küçülmesi vs. gibi bahaneler ile gerçekleştirilmektedir. İş Kanunu gereğince işe iade davası açma imkânı olmayan kadınlar böylece iş hayatından tamamen uzaklaştırılmış olmaktadırlar. İşe iade davası açan kadınlar ise işe iade olabilmek için senelerce dosyalarının kesinleşmesini beklemektedirler. Bu durum karşısında öncelikle İş Kanununda yapılacak olan değişiklikle “Kadınların gebeyken işten çıkarılması halinde her ne sebep gösterilmiş olursa olsun gebelik sebebiyle işten çıkarıldığının karine olarak kabulü ve iş akdinin feshinin geçersiz sayılması” sağlanarak bu tür suiistimallerin önüne geçilmelidir. Ayrıca bu durumlarda kadınların gebelik sırasında ve ücretsiz izin kullandırılırken işten çıkarılması halinde işe iade davası açmaksızın işe iade edilebilmeleri sağlanmalıdır.

5.     Gebe iken direk işvereninin yahut amirinin mobbingine uğrayan kadının bunu iletebileceği ve hakkını arayabileceği arabulucu konumunda birimler kurulması ve bu birimlerin aktif olarak çalışması sağlanmalıdır. Bu birimlerin amacı işveren ve işçinin arasını bulmak, uzlaştırmak ve müşterek paydada birleştirerek adaleti sağlamaktır. Zira mahkemelerin yükü bu iş için oldukça fazladır. VE mahkemelerde mobbingi ispat etmek de işçi açısından zordur çünkü buna şahit olan iş arkadaşları işlerini kaybetmemek için tanıklık etmekten kaçınmaktadır.

Gerekirse tanıtımlar paneller ve sempozyumlar düzenleyerek işveren gebe ve emziren kadınlar hakkında eğitilmeli ve bu konudaki yazılı bilimsel çalışmalar artırılmalıdır.

6.     Doğum ve doğum sonrası sosyal hakların elde edilebilmesi için bürokrasinin azaltılarak tüm bu işlerin UYAP yahut E DEVLET gibi internet üzerinden yapılabilmesini sağlayacak bir sistem kurulmalıdır. İşsizlik ücreti, prim işlemleri gibi bir takım evrak işi gebelikte kadın açısından son derece yorucu olmaktadır. Bunların iyileştirilmesi önemlidir.

C-DOĞUM SONRASI YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1.     Doğum sonrasında yaşanan öncelikli sorun “Lohusalık Dönemi”nde kadına gereken bakımın sağlanamamasıdır. İlk doğumunu gerçekleştiren kadınlara Hollanda modelinde olduğu gibi bebek bakımı ve ilk günlerin zorluğunu azaltmaya yardımcı olmak üzere doula/ebe desteği verilmesi yahut anneleri bilgilendirmek üzere belediyeler aracılığı ile ücretsiz kurslar açılması yaşanan sıkıntıları büyük ölçüde azaltacaktır. Zira hali hazırda verilen ücretli kursların bedelleri oldukça fahiştir. Bu kurslar orta direğin de karşılamayacağı rakamlarda düzenlenmektedir ve tecrübesiz anne internet ortamında doğruluğundan emin olmadığı bilgilere yönelmektedir.

2.     Lohusalık süreci ve emzirme süreci boyunca kadınların yaşadığı hormonal değişiklikler ve psikolojik dalgalanmalar konusunda eşlerin ve ailelerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim ülkemizdeki kadınların büyük bir çoğunluğu doğum sonrası depresyonundan uzun süreler çıkamamaktadır. Bu konuda Sağlık Ocaklarında Psikologla bulundurulmalıdır.

3.     Doğum sonrasındaki en büyük sıkıntı ise doğum izninin kısalığıdır. Bunu daha ayrıntılı değerlendirmek gerekir:


a.     Doğum Sonrası İzinler ve Çözüm Önerileri

·        Doğum öncesi ve doğum sonrası sekizer haftadan verilen 16 haftalık izin fiiliyatta son derece faydasız kalmaktadır. Sağlık Bakanlığı kadınları ilk 6 ay koşulsuz şartsız emzirmeye teşvik ederken kadınlara doğumdan itibaren kanunen 2 ay izin verilmesi büyük bir çelişkidir. Bu nedenle doğum izninin doğum itibariyle 6 ay olması hayati önem arz etmektedir.

·        Çocuklar tuvalet eğitimi alacak döneme girdiğinde 15 gün ücretsiz izin kullandırılması (yıllık izin ve idari izinlere ek)

·        Ücretsiz izinin 6 aydan 1 yıla çıkarılması ve bu izinlerin kadınlara sorunsuzca kullandırılmasının sağlanması gerekmektedir. İzinlerin uzatılmasına rağmen uygulanamaması ve kadınların işten çıkarılması kuvvetle muhtemel olduğundan kadınlara bu hakları sağlarken işverenlere de olanaklar dâhilinde devlet tarafından:

-Birikmiş vergi borçlarının silinmesi/vergi affı sağlanması/gümrük vergilerinde indirim
-Çalışan sigorta primlerinde teşvik
-İşverenlerin gebe ve çocuklu kadın çalıştırılmasının/haklarını sorunsuzca kullandırılmasının manevi olarak da teşvik edilmesi, gerekirse işverenlere ödül verilmesi, bu iş yerlerinin toplumda değer görmesinin sağlanması vs

·        Doğum iznine ayrılan ve ücretsiz izinlerini kullanan kadınların döndüklerine işverenlerce işlerine kıdem kaybı olmaksızın devam edebilmesi için ilgili düzenlemelerin yapılması

·        BAĞ-KUR’lu kadınlara da SGK’lı çalışan kadınlarla aynı hakların tanınması;  örneğin SGK’lı kadın işsizlik parası alırken BAĞ-KUR’lu kadın ofis kira ve masrafları altında ezildiği gibi mevcut gelirini de kaybetmektedir. Aynı maddi yardım belirli bir süre için BAĞ-KUR’lu kadınlara da tanınmalıdır.

·        Kamu çalışanı kadınlara tanınan hakların aynısı özel sektörde çalışan kadınlara da uygulanabilmelidir

·        Özürlü annelere ek ödenekler sağlanması

·        Prematüre bebek annelerine ek doğum izni verilmesi

·        Tüp bebek tedavi sürecindeki annelere bu süreç ile ilgili psikolojik desteğin verilmesi ve doktor muayeneleri için idari/mazeret izni kullandırılması

Yukarıda verilen örnekler ayrıntılı çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir. Bu çalışmaların konusunda uzman kimselerce yapılarak bu çalışmalar ve ihtiyaçlar doğrultusunda kanunlaştırılması toplumumuzun refah seviyesini yükseltecektir.

      a.1- Kreş Sorunsalı

·        Ülkemizde eğitim konusunda ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Kreş/anaokulu/özel okul gibi eğitim kurumlarının kendi alanlarında inanılmaz fiyat farklılıkları vardır .Eğitimde fırsat eşitliği kapsamında bu tür özel eğitim kurumu ücretlerine tavan sınır uygulaması getirilmeli ve sosyal devlet ilkesi gereğince eğitimde fırsat eşitliği yaratılmalıdır.

·        Devlet kurumlarının tümünde, devlet hastanelerinde ve özel hastanelerde, devlet okulları ve özel okullarda, medya kuruluşlarında, sanayi bölgelerinde çalışan kadın sayısına bakılmaksızın işyerlerinde kreş bulunması zorunluluğu getirilmelidir.
·        Kanundan 150 kadın çalışan ibaresi kaldırılmalı ve gerekirse 1 kadının çalıştığı yerlere dahi kreş açılmalı babalara da çocuklarını bu kreşlere getirebilme özgürlüğü sağlanmalıdır.

Zira 150 kadın çalışan sınırlaması oldukça hakkaniyetsizdir çünkü Türkiye’de 150’den fazla kazın çalıştıran işyerleri ülkedeki işyerlerinin sadece %1 ini oluşturmaktadır.  Ve ülkedeki her aile bakıcı kreş sorununu yaşamaktadır. Bu kuralın sorunsuz uygulandığı varsayılsa dahi örneğin 150 kadın da bekâr ve çocuksuz olabilecekken 20 kadın çalışan bir iş yerindeki bütün kadınlar çocuklu olabilir. Bu nedenle adil bir yöntem izleyebilmek için kreş ihtiyacında “kadın” ayrımı kaldırılarak “aile” sayısına bakılmalıdır.

·        Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği ile anaokulları tam gün olmaktan çıkarılmış ve okul süreci yarım gün ile sınırlandırılmıştır. Bu uygulama ise çalışan anneleri çaresiz bırakmıştır. Bu kanun değişikliği tamamen çalışan anne aleyhinedir ve değişiklik yapılarak tam güne geri dönüş yapılmalıdır.

·        Başlangıç olarak topluma örnek teşkil etmesi açısından medya kuruluşları ve büyük ailelerin sahip olduğu şirket bünyelerinde kreş açılarak daha küçük ölçekli işyerleri ve işadamları kreş açmaya teşvik edilmelidir.

·        30 kişiden daha az çalışanı olan birden fazla şirketler bir araya gelerek ortak kreş açmalıdır ve bu kanunen yasal zorunluluk haline getirilmelidir.

·        Kreş açmak için madden imkânı bulunmayan işyerleri en azından bakıcı ve bebeğin günü geçirebileceği oyun alanları/bakım alanları tesis etmeli ve bu özendirilmelidir.

·        Kreşlerin 0-3 yaş aralığındaki çocukları da kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve bezli bebeklerin bakımını da yapabilecek şekilde donatılmasının sağlanması gerekmektedir.

·        Okul çağında çocuğu olan anneler için bu kreşlere 6 ve üzeri yaş gurubu çocukların ihtiyacına karşılık verecek şekilde oyun ablası/abisi gibi konusunda eğitimli kişilerin yerleştirilerek bu çocuklarında gerektiğinde (kar tatili vb tatiller sebebiyle) ebeveynleriyle işe gitmek zorunda kaldıklarında işyerlerinde vakit geçirebilmelerinin sağlanması gerekmektedir.

·        Açılan kreşlerin bedava olması gerekmez. Ancak kar amacı gütmemesi büyük önem teşkil ediyor. Kreşten faydalananlar kreşin gider ve masraflarını karşılamak üzere katılım payı ödeyebilir ve maddi yükü işverenin omzundan alabilirler.

a.2.Bakıcı Sorunsalı:

Toplumumuzda nedense çocuğunu bakıcıya bırakan anneler yerilmektedir. Ne var ki çocukların bakıcıyla büyümesi kötü bir şey değildir. Ancak çocukların sürekli bakıcı değiştirmesi ise çocuğun psikolojisi için son derece zararlıdır.

Ülkemizde ben buradayım diye bağıran fakat herkesin gözlerini kapadığı bir BAKICI SORUNSALI  vardır.

Bakıcılık işi, avukatlık, doktorluk gibi son derece önemli bir meslek olmasına rağmen toplumda “başka meslek edinemediği için kolay diye tercih edilen” bir meslek gibi algılanmaktadır. Bunun sonucunda da bebek/çocuk bakımı, eğitimi, beslenmesi konusunda hiç bir bilgisi olmayan kadınlar bu işe soyunmaktadır. Bu kadınların referansı genelde kendi çocuklarını büyütmüş olmalarına dayanmaktadır fakat bu referans günümüzün araştıran sorgulayan, öğrenmek isteyen; yer etmiş hurafeler ile değil çağdaş yöntemlerle çocuk yetiştirmek isteyen her kesimden kadının ihtiyacına cevap verememektedir.

Bebeğin/çocuğun alışmış olduğu bir bakıcının işi bırakması çocuğun iç dünyasını kötü yönde etkilemektedir (Bu etkiler çocuk psikologları tarafından detaylandırılmalı bu konularda çalışmalar yapılmalıdır).
20 -30 TL maaş farkı için, canı sıkıldığı için, çeşit çeşit bahaneler üreterek işi bırakarak çocuğun psikolojisinin bozulmasına sebep olan bu bakıcı kadınların önüne geçilmesi şarttır.   

Ayrıca ülkemizde düşük fiyatı ve köle gibi kullanılabilmeleri sebebiyle tercih edilen yabancı bakıcı gerçeği de vardır. Gelenek ve göreneklerimizi hatta bazen dilimizi dahi bilmeyen bu kadınlar kimi zaman ailelerce suiistimal edilmekte kimi zaman da aileler bu kadınlar tarafından soyulmakta ve çocukları kötü muameleye maruz kalmakta çeşitli olaylar yaşanmaktadır.

Bunların önüne geçilmesi sebebiyle
·        Bakıcılıkla ilgili yasal bir düzenleme yapılmalı, meslek olarak tanınmalıdır. Bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir Bakıcı Birimi kurularak kendine has bir meslek ahlak ve etik çizelgesi oluşturulmalıdır.

·        Bakıcılar bu birime kayıtlı olarak çalışmalı ve aileler bakıcıları ile ilgili yaşadıkları sorunlarda karşılarında bir muhatap bulabilmelidir. Bakıcılık Meslek Etiği ve Ahlakı adı altında oluşturulacak meslek kuralları bakıcıların anayasası olmalı ve disiplin kurallarına uymaya teşvik edilerek gerektiğinde uyarı/ kınama/para cezası/ meslekten uzaklaştırma ve meslekten men gibi cezalar getirilerek meslek etiğine sadık kalmaları sağlanmalıdır

·        Bakıcıların bu Birime kaydolabilmeleri için
-Bebek ve Çocuk sağlığı
-Bebek ve çocuk beslenmesi
-Bebek ve çocuk psikolojisi konularda eğitilmelidirler. Hangi konularda ders verilmesi gerektiği yine konusunda uzman kişilerce tespit edilmeli ve MEB eğitim programına konmalıdır.

·        Bakanlık nezdinde yahut belediyeler nezdinde kurulacak bu birimlerde bakıcılara ait sicil dosyaları tutulmalıdır. Çok fazla iş değiştiren bakıcı kadınların siciline işlenmeli ve ayrıntılı kayıt tutulmalıdır.

·        Bu kadınlar senede bir veya daha fazla psikolojik muayenelerden geçmeli çocuk bakıp bakma konusunda manevi yeterliliği sahip olup olmadığı saptanmalı ve mizaç özellikleri gözlemciler tarafından analiz edilerek dosyasına işlenmelidir. Bakıcı talep eden ailelere bu ayrıntılı dosyaların örneği verilmelidir.

Böylece aileler eğitimli, geçmişini bildiği, resmi bir kuruma bağlı olarak bulduğu bakıcıya gönül rahatlığı ile çocuklarını bırakabilirler. Tüm bu yazılanlar Bakıcılık için fazla abartılı ve ayrıntılı bulunabilir. Ne var ki biz bu kişilere çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ediyoruz. Böylesi kıymetli bir emanetin korunması ve zarar görmemesi için Bakıcılık Mesleği tez zamanda geliştirilmelidir.

Bu alan ülkemizde milyonlarca kadına eğitim ve istihdam olanağı da sağlayacaktır. Bakıcılık mesleği bu şekilde sigortasız çalışmaların da önüne geçecektir.

D. SOSYAL HAYATTA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1.     Çalışsın veya çalışmasın çocuklu kadınların sosyal hayatta yer edinmesi ülkemizde oldukça zordur. Öncelikle yayalara ayrılan kaldırımların araçlarca işgal edilmesi değil bebek arabaları ile yaya olarak dahi yürümeyi zorlaştırmaktadır. Kaldırımlara ve rampa önlerine park eden araçlar için uygulanacak para cezasının miktarı artırılmalı ve ilgili kurumlarca takibatı yapılmalıdır. Buna ek olarak bu konuda broşürler hazırlanmalı ve kamu spotları yayınlanarak halk bilinçlendirilmelidir.

2.     Alışveriş Merkezlerinde, metrolarda yahut lazım gelen her yerde asansörler engelli kimseler, bebek arabalı kadınlar sırada dahi olsa herhangi bir sağlık problemi olmayan kimseler tarafından işgal edilmekte ve gerçek ihtiyaç sahipleri asansörleri kullanamamaktadırlar. Bu nedenle halkın bu konuda bilinçlendirilmesi için broşürlerin hazırlanması ve kamu spotu hazırlanmalıdır.

3.     Açık havada sigara içme yasağının aktif olarak uygulanması gerekmektedir.

4.     Restoran ve kafelerin işyeri ruhsatlarının verilmesinde bebek emzirme odası alt değiştirme aparatlarının kontrolüne öncelik verilmesi, bunlar bulunmadığı takdirde ruhsat verilmemesi gerekmektedir.

5.     Toplumun çocuklu kadınlara neden ve nasıl yardım edilmesi gerektiği konusunda bilinçlendirilmesinin kamu spotları ve broşürler aracılığı ile yapılması gerekmektedir.

6.     Kadınların    yasal ve sosyal haklarının ne olduğu konusunda bilinçlendirilmesi, bakanlıklarca kurulan ALO hatları gibi bir hat kurulmalıdır. Zira günümüzde öyle kadınlar var ki hangi hattı arayacağını dahi bilemediği için sorunları çözümsüz kalmaktadır.

E. ÇEŞİTLİ MESLEK GRUPLARINA DAHİL KADINLARIN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

1.     Sağlık sektöründe çalışan gebeler ve annelerin özellikle gebeyken kemoterapi gibi radyasyon alabileceği kendisine ve bebeğine zarar verebilecek ünitelerde çalışmaması, gece nöbetleri yazılmaması, mesai bitimlerinin daha erken saatlere çekilmesi…

2.     Polis annelere verilecek nöbetlerin sınırlandırılması ve çalışma saatlerinin iyileştirilmesi, görevlendirilecekleri olay ve departmanlar için rızalarının aranması

3.     Öğretmenlere verilen ek derslerde rızalarının aranması, değiştirilen yasa ile tayin için 3 yıl sigortalı şartı getirilerek aile bütünlüğü bozulmuştur. Çocukların anne-baba ayrı büyümesinin önüne geçilmesi için bu tür adil olmayan uygulamaların yürürlükten kaldırılması

Ayrıca çocuklu öğretmenler için kreş uygulamasının en kolay hayata geçirilebileceği yerler okullardır. Okullar pilot çalışma alanları seçilmeli ve kreş uygulamasına okullardan başlanmalıdır.

4.     Bankacı gebe ve annelerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve çalışma saatlerine riayet edilmesi

Kadın meslek gruplarındaki sorunlara binlerce örnek verilebilir. Eğer temel düzenlemeler kanunlaştırılır ve uygulanması da sağlanırsa sorunlar birer birer ortadan kalkacaktır.

F. MADDİ VE DİĞER SORUNLAR

Yukarıda olabildiğince özetlenmeye çalışılan temel problemlerin yanında asla göz ardı edilemeyecek en can alıcı sorun geçim sıkıntısıdır. Özellikle gebeliği sebebiyle kadın işten çıkarılınca evde maaş teke düşmektedir. Bu tek maaşla geçinmek ve üzerine bir de çocuk masrafını sırtlamak ailelerin belini bükmekte insanlar çocuk yapmaktan korkmakta yahut ikinci çocuğu yapmayı akılarına dahi getirmemektedirler.

Öncelikle, ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi anne-bebek sektörü büyük bir pazardır. Kadınları sürekli tüketmeye yönlendiren bu Pazar derhal kontrol altına alınmalıdır.

Kimi aileler bebeklerinin bez/mama gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktadırlar. Bu nedenlerle:

1-Bebek bez ithalatçılarına /üreticilerine vergi indirimi/teşvik
2-Bebek mama ithalatçıları ve üreticilerine vergi indirimi/teşvik

Ayrıca, ülkemizde bebek mamalarının içerikleri dahi zararlıdır. Anneler çocuklarına yedirdikleri hiçbir ürünü; eti sebzeyi gönül rahatlığıyla yedirememektedir. Ülkemizde kendi tohumlarımızla tarım yapmak yasaklanmıştır, çocuklarımız ilaçlı, hormonlu, boyalı sebze meyvelerle GDO lu bebek mamalarıyla büyümektedir.

Bu anlamda organik tarımın yaygınlaştırılması ve her ailenin organik sebze meyvelerden faydalanabilmesi için yaygınlaştırılarak ücretinin düşürülmesi gerekmektedir.

E. SONUÇ

Sonuç olarak,  ülkemiz, kadınlar ve çocuklu kadınlar için cehennemin provası gibidir. Bu açıdan aileler çocuk sahibi olmaya korkmaktadırlar. Ya da ikinci çocuğu akıllarından dahi geçirmemektedirler.

Toplum ve işverenler hamile kadınlara ve çocuklu kadınlara bu gaddarlıkla davranmaya devam ettikçe ülkenin genç nüfusu azalmaya mahkûmdur. Kadınların çocuk doğurmasını teşvik onları eve kapatmakla, eve kapanmaya mecbur edecek yasal düzenlemelerle değil, aksine haklarını genişleterek sağlanacaktır.

Üstelik az bir bütçe ve çok kolay düzenlemelerle çözülebilecek sorunlar kör düğüm olmuş çözülememekte kimse tarafından fark edilememektedir. Öyle ki bırakın sorunu çözmeyi şirketler çalışanlarını “işyerine çocuk getirmemeleri” konusunda uyarılarda bulunmakta yahut getirilen çocuklar şirket binasından içeri dahi sokulmamaktadır. Düşünün ki artık köpeklerin bile girebildiği lüks plazalara çocuklarımız girememekte kabul edilmemektedirler.

Özetle kadınlara hamileliklerinde ve doğum sonrasında her türlü haksızlığı ve muameleyi reva gören işverenlere karşı uygulanacak müeyyideler tez zamanda hayata geçirilmelidir.

Mevcut ve gelecekteki düzenlemelerin garantisi ise bu yaptırımlar olacak, uygulanabilen kanunlar ve kanunları uygulayan kurumlar ile bu sorun aşılacaktır.

Sorunların aşılması ile mutlu anneler, mutlu çocuklar ve mutlu bir toplum olacağız. Unutulmasın ki kadınlar ve erkekler çocuktan değil çocuklu hayatın zorluklarından korkmaktadırlar.

Korkuların giderilmesi de anayasal ve sosyal devlet olmanın gereklerinin yerine getirilmesi ile hukuk ve kanun ile mümkün olacaktır.


                                                                                              AV.FEYZA ALTUN MERİÇ



7 Mart 2015 Cumartesi

KANUNDA KREŞ ZORUNLULUĞU

Hepimizin kanayan yarası bu. Yarım yamalak bilinen zaten pek de uygulanmayan bir yönetmelik kendisi:

"Gebe ve Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik"

İsteyenler googledan aratarak uzun uzun inceleyebilir, istemeyenler için ise ben kısaca özetleyeyim.

  • 100-150 arası kadın çalışanı olan işyerleri emzirme odası açmak zorundalar (emzirme odası bebek bakım odası olarak düşünülüyor)
  • 150'den fazla kadın çalışanı olan işyerleri de kreş açmak zorunda
    • Kadın sayısı nasıl hesaplanıyor, bir işyerinin birden fazla şubesi var ise belediye sınırları ve mücavir alandaki işyerinde çalışan kadın sayısı (mücavir alan yan merkezde olmayan) ayrıca babanın karısı ölmüş ise bu çocukların babaları ve velayeti babaya verilmiş olan çocukların babaları da kadın sayısına eklenir
  • İşverenler ortaklaşa kreş açabilecekleri gibi özel kreşlerle de anlaşabilirler

Öncelikle bu düzenlemedeki sıkıntı odur ki Türkiye'de sadece bankaların ve medya kuruluşlarının 150 üzeride kadın çalışanı bulunmakta. Çok az şirket bu kadar büyük çaplı kaldı ki bu şirketler bile kreş imkanı sunmuyor çalışana. (Türkiye'deki şirketlerin %1i)

Bizim hukukumuzda para borcu, sözleşmesel borçlar vs gibi daha kolay anlaşılması için kısaca maddi borçlar diyebileceğimiz borçlarda cezai yükümlülük yok. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 26ncı maddesinin n bendinde uygulanmayan her hüküm için 1078 TL para cezası öngörülmüştür bu da işverenlerin çekinmediği bir yaptırım.

Kreş açmak işveren açısından büyük bir maddi yükümlülük ve ayrıca sorumluluk. Örneğin işveren, kreşte yaşanan kazalar ve yaralanmalar iş kazası kapsamına sokulabilir mi ve bu kazalardan meydana gelecek tazminat talepleriyle karşı karşıya kalabilir mi? Kalır ise işverenler hiçbir aman kreş açmaya yanaşmayacaklardır. İşverenleri böyle bir sorumluluktan muaf tutmak ise kreşlerin belli bir standardı yakalamasının önüne geçer.

Düşünün ki ülkemizde okullarda çocuklar üzerlerine lavabo düşerek ölüyor, bu anlamda denetim sıkı olmalı.

Kreşin yasal dayanağını ve iş yerlerinin neden kreş açmaya yanaşmadığı konusu üzerinde yoğunlaşırsak, kreş açılmıyor diye şikayet etmekten bir adım öteye gidebiliriz.

Peki ne yapılabilir?

Ben iş davalarında hep işveren vekilliği yaptım. Ve bir dava bile kazanamadım. İşveren haklı olsa dahi İş Mahkemeleri işçi tarafında yer alıyor ve işçi lehine karar veriyor. Zaten iş kanunu, içtihatlar ve gerçek hayatta yaşananlar da çoğu işçinin haklı olduğunu gösterse bile her davada işçi haklı olacak diye bir şey yok. Amma velakin, kurunun yanında yaş da yanıyor.

Biz işverenlere "nasolsa para kazanıyor o zaman canı çıksın" muamelesi yapıyoruz biraz. Ben kurumsallaşmış işçisini Çinli çocuk işçi gibi çalıştıran iş yerlerinden bahsetmiyorum, orta ve küçük ölçekli girişimciler de var, hepimiz bir aileyiz tadında çalışan iş yerleri de var.Çalışanını düşünen işveren de var. Var vallahi gördüm ben. Zaten büyük şirkete ne para cezası ne tazminat etki etmiyor. Bildiğini okuyup geçiyor ama bütçesi ve karı belirli şirketler büyük ödeme güçlükleriyle karşılaşabiliyor. Ülkemizde birileri sürekli zenginleşip birileri sürekli fakirleşirken orta ve küçük ölçekli şirketlerden böyle bir sorumluluğun altına girmesini beklemek de ütopik oluyor.

                  DAHA YAPICI, ADİL VE TEŞVİK EDİCİ DÜZENLEMELER ŞART

  • 150 kadın çalışan sınırlamasının kaldırılması , kreş zorunluluğu için kadın şartının kaldırılması ve sadece çalışan sayısına bakılması zira çocuklar sadece kadınların değil babaların da!
  • Ya da aile sayısına bakılması, işveren iş yerinde çalışan ve çocuklu ailelerin çocuk sayısını ve yaş durumunu gözetmeli. Örneğin iş yerindeki 150 kadında çocuksuz olabilir fakat başka bir iş yerinde 20 kadın çalışır ve hepsinin kreş çağı çocuğu olabilir. Düzenleme daha adaletli yapılmalı
  • Çalışanların sigorta primlerinden belirli bir süre için muaf tutulması
  • Vergi indirimi / Vergi ve prim borçlarının silinmesi (Vergi Aflarına benzer bi uygulama yapılması)/ Gümrük vergilerinde indirim
  • Kreş açan iş yerlerine maddi destek
  • Kreş için yer temini
  • Kreş açamayacak iş yerleri yakındaki kreş ve ana okullarıyla anlaşma sağlaması halinde kredi notu yükseltilmesi/bir takım kredileri kullanmakta (devletçe verilen) kolaylık sağlanması/ihalelerde imtiyaz tanınması gibi çeşitlenebilecek çalışmalar yapılabilir
Bunların ne kadar uygulanabilir olduğu ise yine düzenlemeyi yapacak kurumlar tarafından araştırılmalı.

Peki bireysel olarak biz ne yapabiliriz?

Biz, aktivizm, aktivist kadın deyince Taksim'e çıkıp slogan atmamız gerekir gibi düşünüyoruz. Aktivizm sadece eylemlerde protestolarda bulunmak değil. İlla ki bunu yapmanız gerekmez. Mesela kaldırımlara park eden arabaların camlarına bıraktığımız broşürler aktivist bir harekettir. Bu anlamda, mesela iş yerinde 5 kadınız ve hepimizin çocuğu var hepimizde onlarca para harcıyoruz kreşlere ve çocuklarımız bizden uzak. Ya da Organize Sanayide çalışıyoruz ve yine onlarca kadın var. İşverenimizle olanaklar dahilinde görüşerek görüşmeye çekinmeden (!) taleplerimizi dile getirelim. Bu çalışmada maddi desteğinizi esirgemeyeceğinizi vurgulayın. Ücretsiz kreş haktır ama şu aşamada bunu kimse verecek gibi gözükmüyor. O yüzden kreşlere katılım payı vermeye gönüllü olduğumuzu bilsinler.

Kreş açmak için yeterli fiziki alan yoksa civar kreşlerle anlaşma yapmaya zorlamak denenmeli, bunların hiçbiri olmuyorsa çocukların gerektiğinde iş yerlerine getirilmesine daha sıcak bakılmalı.

Bulunduğumuz belediyeleri bakıcı kursları açmaları konusunda  dilekçe yağmuruna tutalım. Bİrlikten kuvvet doğar, gidemem üşenirim demeyin. Mail atsanız da olur. Telefon etseniz de (ama söz uçar yazı kalır)

İşte bunlar hep aktivizmdir.

Bir şeyleri yapmak başarmak konuşulur hale getirmek için kırmamıza dökmemize, başkalarını ötekileştirmemize gerek yok. 

Umutsuzluğa kapılmayın. Denemekten vazgeçmeyin.

Bu kadınlar günümüzde kendimize kararlılık hediye edelim sevgili kadınlar lütfen! Ağzımızın kenarıyla söylenmekten öte bir adım atalım, haksızlıklara olanaksızlıklara boyun eğip oturmak yerine bugün harekete geçelim! Kadınlar gününüz kutlu olsun!


6 Mart 2015 Cuma

ÖĞRETMEN ATAMALARINA GETİRİLEN 3 YILLIK SINIR

Şimdi size açıklayacağım şey resmen kara mizah.

Öğretmenler eş durumundan atanıyordu biliyorsunuz.

Fakat sevmedikleri ve beğenmedikleri yerde görev yapmak istemeyen öğretmenler yalan evliliklere başvurdular. Hatta bu evliliklerin çoğu parayla yapılıyordu. Öğretmen atandığı ili beğenmeyince hooop istediği ilde biriyle kağıt üzerinde evlilik yapıyor ve oraya atanıyordu.

Öğretmenler bunları daha iyi bilir. Biz de etrafımızda şahit olduk bunlara.

Şimdi ne yapacağız, şapkayı önümüze koyup düşüneceğiz.

Peki bundan sonra ne oldu? Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Çerçeve Yönetmelik değiştirildi ve "eşi özel sektörde çalışanların eş durumu tayini isteyebilmesi için eşin talep edilen yerde kesintisiz son 3 yıl sigortalı olması şartı" getirildi. Neden? Sahte evliliklerle yapılan atamaların önüne geçmek için.

3 yıllık sigorta süresinin beklenmesi ölüm gibi bir şey, çünkü koca bir yere gönderiliyor ve eş artık 3 sene sigortalılık süresini beklemek zorunda o da işveren lütfeder de sigortalarsa....

Peki sonra ne oldu? Evli barklı çoluklu çocuklu öğretmenler 3 sene eşlerinden ayrı kalmak zorunda kaldı.Çocuklar genelde anneyle tabi. Babayı 3 sene göremeyecek çocuk.

Bizim insanımızdaki bu kurnazlık karşısında bazen söyleyecek söz bulamıyorum. 

Atanamayan atanamadım diye üzülüyor haklı olarak, atanan atandığı yeri beğenmiyor. Olan yine anneyle çocuğuna oluyor!

EMZİRME ODASI OLMAYAN YERLERİ BOYKOT EDİN

Unutmayın tüketici olarak elinizde korkunç bir güç var: BOYKOT!!

Gittiğiniz mekanlara tekrarla ısrarla kişileri örgütleyerek şartların düzeltilmesi konusunda mail atın dilekçe yazın, facebook sayfalarına, instagram ya da twitterlarına mesaj atın. Göreceksiniz ses bulacak ve çözüm getirilecek.

Kozyatağı civarında oturan arkadaşlar bu yazıyı lütfen genel merkezlerine mail atsınlar.



Sayın Carrefour’sa Yetkilisi,

Kozyatağı Carrefour (İçerenköy ) AVM’nizin sürekli müşterisi olarak EMZİRME ODALARINIZIN ve mama sandalyelerinizin yetersizliği kurumunuzun ne kadar anne bebek düşmanı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.

Kozyatağı Carrefour şubenizde sadece bir annenin girebileceği tek bir emzirme odası bulunmakla birlikte birden fazla anne odayı kullanmak istediğinde dakikalarca sıra beklemek zorunda kalmaktadır. Bu süreçte bebekler ağlamakta anneleri de stres olmaktadır.

Ayrıca geçen gün, bir hanım mecburen emzirme odasında namaz kıldığı için bebeğimin tüm çığlıklarına rağmen kişinin ibadetini bitirmesini beklemek zorunda kaldım. Şubelerinize mescit de açılır ise zaten tek ve küçücük olan emzirme odaları amaç dışı kullanılmaz.


Emzirme odalarınızın sayısını çoğaltmanız ve var olanların mevcut durumunu düzeltmeniz ve genişletmenizi tüm içtenliğimle ümit ederek tüm bu şartlar düzeltilmediği takdirde AVM’nizin boykot edilmesi için sosyal medyadaki tüm imkanlarımı seferber edeceğimi bilginize arz ederim.

2 Mart 2015 Pazartesi

ESKİ PLAKLAR VE BİR PİKAP MESELESİ

Pikabımla ilgili video paylaştıkça mesaj yağıyor bana, nereden aldın tavsiye eder misin ya da nasıl olur bu işler vs.

Ben pikap araştırırken maalesef internette yeterli bilgi bulamadım. Sağa sola soruyordum anlayan olursa diye. Yine bir gün eşimin spor hocasıyla yemek yiyorduk. Kendisi bu geri dönüşüm işine çok meraklıdır ben gibi. Olur de eskici falan tanıdığı vardır diye sordum "Hocam ya pikap istiyorum tanıdığınız,beni kazıklamayacak biri var mı?"

Bana baktı:  "Ben de iki tane var seç birisini" deyince 'Hadi canım' oldum ben. Olur mu olmaz mı derken hocam ısrar etti. Ben de istemem yan cebime koy yaptım tabi. Neyse salona gelin bakın beğenirseniz alırsınız beğenmezseniz almazsınız diyerek o gün ayrıldık.

Ben pikabı göreceğim günün heyecanıyla yanıp tutuşurken o gün geldi çattı.

Bir sehpanın üzerine konmuş.

Yeşil yeşil, S kollu.

O kadar güzel ki.

Hali tavrı, duruşu, o eskicilerde gördüğüm döküntülerden eser yok.

Heyecanlandım.

Bizim Ali Yiğit böyle heyecanlanınca ellerini kollarını aynı anda sallamaya başlıyor. İşte benim ruh halim. Utanmasam adamın boynuna sarılacağım, eşime baktım, bi bana bi pikaba bakıyor. Muhtemelen yüzüm de heyecandan kızarmıştır, neler döndüğünü anlamaya çalışıyor ve muhtemelen anlam veremiyor. Onun için, bu altı üstü eski bi pikap. Allahım bu erkekleri niye böyle heyecansız yarattın?

Neyse, o an pikabı kucaklayıp koşarak uzaklaşmak istedim oradan.  Pikabın biraz tamire ihtiyacı vardı ama sevdiğini riskli ameliyata sokmak istemeyen biri gibi, ayrılmak istemiyordum ondan.

Çocuk gibi hocaya sordum:
- Hiç mi çalışmaz?
-Biraz çalışır , az ama yarım çalışır.

Şaşkınlıkla döndüm hocaya baktım. Hoca sırıtıyordeu. E benim soruma verilebilecek makul bir cevaptı bu nitekim

Tabi ben bu cevapla ilkokul çocuğu modundan sıyrıldım. Hemen bir çocuk annesi Feyza oluverdim. Olağanca ağırlığımla "öhm şey tamam madem biz bunu tamire verelim, eminsiniz değil mi Hocam yani vermek zorunda değilsiniz"

Adam sadece gözlerini devirdi, kendisi, benim pikaba sarılarak ağlamak isteyen ruh halimi fark etmeyecek kadar kör değildi. Üstelik hepimizin hediye verirken karşılığında görmek istediği yavru köpek suratını yapmıştım. Artık bu tür 'cool'luklar için çok geçti.

Velhasıl benim güzel pikabımı Moda'da bu işi yapan Uğur Abiye teslim ettik. Uğur Abiye daha önce bi iki ufak şey götürmüşlüğüm var fakat olur da tanımazsa diye kendimle ilgili uzun bir girizgah yaptım. Avukat olduğumu araya sıkıştırdım. Tanıdık Savcı abilerin adını falan geçirdim konuşmada. Şu bizim Maltepe Cezaevinin müdürü de çok kafa adam gibisinden  sohbeti ilerlettim. Hani adama yanlış yaparsan ölürsün mesajı veriyorum. Maltepe'de işkence de varmış hala diyorum. Ona göre. Alt tarafı pikap iğnesi değiştirecek bir iki yerini düzeltecek ama benim için olay daha ileri boyutta. Neyse dağıtmayın konuyu, Uğur Abiye ciddi miktarda polisli savcılı avukatlı ceza evli işkenceli bir konuşma yaptıktan sonra gözlerinin içine baktım ciddi bir tavırla; "Uğur Abi" dedim, "sana güvenebilir miyim?". Adamın böyle bir güleceği geldi. Gördüm resmen hıkk yaptı adam. Neyse "Evet kardeşim için rahat olsun" dedi. "Ha yani yoksa bu iş mala zarar vermeden başlar biliyorsun cezaevi müdürü ahbabımmı ..." cümlemi bitiremeden eşim dayanamayıp kolumdan dışarı çekti beni. Artık herhalde canına tak etmiş olacak.

Eşim aynen şöyle dedi "aşkım sen hasta mısın" , "Yok canım burnum biraz dolu gibi ama iyiym yani niye sordun." "Yok yok dedi vallahi hastasın sen" böyle söylenerek bi iki adım önüme geçti "oğlum annen.. işin zor.. vallahi deli... " gibi bir takım konuşmalarını duydum ama neden olduğunu pek anlayamadım. Önemsemedim. O an aklımdaki tek şey güzel pikabımdı.

Uzun lafın kısası pikabımız eve geldi. Ben ona bir de güzel bir komidin boyadım falan fıstık köşesinde yerini aldı. O gün bugündür Allah uzun ömür versin kendisi başımızın tacı oldu. Misafirlerin odak noktası ve evimizin göz bebeğidir.

Tüm bu lüzumsuz detayları açıkladıktan sonra asıl meseleye gelelim. Siz de bir pikap istiyorsanız ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız baştan uyarayım bunun da uyanıkları çıkmış kimi kazıklasam diye ortalarda geziniyorlar. Özellikle yeterli bilgisi olmayan kişileri yanlış aletlere yönlendiriyorlar.

Pikapları eskicilerden alabilirsiniz ortalama bir pikap için 450 TL vermeniz gerekli. D&Rlarda yenilerini de satıyorlar. İyi mi kötü mü bilemiyorum tabi. Eski bir pikap alacaksanız kendinden amfili pikaplar (bu amfi ses çıkması için şart- amfisiz pikap ses vermiyor) biraz daha tuzlu.

Bana sorarsanız belt drive olmayan dircet drive bir basit bir pikap yeterli. Belt drive'da kayış var ve pikap kullanıldıkça kayış gevşiyor ve değiştirmek gerekiyor. Bu da sanırım ekstra tamir masrafı çıkarıyor. Direct drive da kayış olmadığı için kayış bozulma riski de yok, aralarında biraz fiyat farkı var ama değer. Bu pikaplarında markasından tarihinden özelliklerinden kaynaklanan fiyat farklılıkları var. İnsan ne alacağını şaşırıyor sorup soruşturdukça. Tavsiyem, taktırın bir plak, çıkan sese bakın. Anlamam ki demeyin, anlarsınız. Anladığınızı göreceksiniz. Tabi ses düzeneği de çok önemli pikabın verimini tam alabilmek için.

Benim pikapım amfisizdi. Ben de gittim pikap pre-amfisi aldım. El yapımı bu şahane preamfi 90 TL gibi bir şey ve beni bir amfiye 300-400 lira vermekten kurtardı. Sonra Creative marka ortalama kalitede bir 5+1 ses sistemini pre-amfiyi bağladık, pre-amfiyi de pikaba ta taaa!
Bu pre-amfi girişiyle ses sistemlerinin çıkışları farklı (hoparlörler genelde bilgisayarlara göre yapılmış) o nedenle siz sakın bağdaştırıcı almayı unutmayın ya da benim gibi uç alabilirsiniz, kabloları ihtiyaca göre dişi erkek vs. yapıyor. Elektrikçilerde var.

Mesela pikabımı gören ve bu işlerden anlayan bir bey bana dedi ki "Sen bu pikabı yemişsin bu pre-amfiyle, sen buna amfi bağlayacaksın ki bak sesi nasıl çıkıyor". Aslında haklı ama evde disco kurmadığımıza göre, şu an çıkan ses bize yetiyor.

Bir de plak meselesi var! 500-600 liraya plak satıyorlar. Aman ha! Plak pikap zevk işi, böyle tesadüfen 10 liraya 20 liraya aldığınız plaklar güzel çıkınca mutlu oluyorsunuz. Özellikle Feriköy Antika Pazarında gırla 33lük ve 45lik var. Üşenmez tek tek bakarsanız şahane albümleri uygun fiyata alabilirisniz. Ben, satıcı tanımadığı için  Charles Aznavour plağını 10 liraya aldım. "Bu ne kadar" diye korka korka sorduğumda adam uzun uzun plağa baktı. Anladım ki tanımıyor, "Kim ki bu yaa neyse boşver" dedim "On tele oon" demesin mi "Aldım gitti dayı" dedim. Özelllikle fransızları bizim ahali çok tanımıyor bu yüzden çok ucuza bulursunuz. Klasikler de çok uygun fiyatlara satılıyor.

Ama popüler şarkıcı ve albümler el yakıyor. Ajda Pekkan plakları 200'den başlıyor, Zeki Müren,  Orhan Gencebay,  Barış Manço, Cem Karaca plakları uçmuş gitmiş.

Moda'da Antika dükkanı olan bir bey var adı Alex; şahane plaklar satıyor ve şanslıysanız piyasada yüzlerce liraya satılan  plakları 60-70-80 liraya alabiliyorsunuz. Çünkü kabı yırtık- ıslak ya da kapsız vs. gibi sebeplerden sapasağlam plakların fiyatı düşüyor. Çünkü bunların koleksiyon değeri olmuyormuş.

Bir de şimdilerde plakları yeniden basmaya başladılar. Neşet Babanın plağını D&R dan 60 liraya aldım. Erkin Koray'ın kileri netten 49 liraya ki Kadıköy de 600 Lira demişlerdi. Gİttigidiyor, Hepsiburada gibi sitelerde aratın sıfır kabı açılmamış canavar gibi plaklar evinize teslim ediliyor.

Bu arada plağın cızırdaması kötü bir şey, çizik olduğunu gösterir. Bu plakların fiyatı da düşüktür ve genelde iğne atlar bu da düzgünce şarkı dinleyemem
eniz anlamına gelir. Plak alırken muhakkak dinleyin ve fiyatı konusunda pazarlık edin.

Diğer bir tavsiyem de plak alırken sakın heyecanınızı belli etmeyin birden fiyat yükseltiyorlar. Bir de istediğiniz plakların değerini internetten araştırın.

Pikaptan müzik dinlemek cidden çok keyifli bir iş olmakla birlikte doğası gereği para harcamanız gerekiyor.  Bir zaman sonra nerede ne bulursunuz kurdu oluyorsunuz zaten.

Şimdiden size keyifli dinlemeler