16 Haziran 2015 Salı

BİR DİKİŞ HİKAYESİ

Tüm çalışma hayatım boyunca çok sıkı çalıştım. Ben zaten çalışmadan duramam. Hamileyken de adliyelerde koşturdum durdum taaaaa ki hamileliğimin sonlarına  kadar.

Doktor çalışma artık, yat dinlen dedi.

Yatamam dedim.

Çalışmayacaksın dedi

Çalışmam tamam ama yatamam dedim.

Otursan da olur dedi.

E iyi madem.

Ben boş duramam.


Bir gün AVM ye gitmiştik kız kardeşimle teknoloji marketlerde elle diken küçük makinalardan arıyorduk. Çünkü ben evde otururken keçe dikiyordum.Oğlumun odasına süsler falan yaparım dedim hiç değilse.Ama keçe el ile dik dik bitmiyor.

Fakat çok alakasız başka bir mağaza da tek bir tane dikiş makinası vardı.İşte bu yandaki. Makina bana baktı ben kardeşime kardeşim tavana baktı. 300 TL'ydi. 300 TL buna verilir miydi? Başladım hesap yapmaya, Özge'ye soruyorum Özge terzi paçayı kaç paraya yapıyor. 5 TL heralde, tamam daraltma ne kadar şu kadar şu ne kadar bu kadar. 10 kez paça yapsam 5 kez daraltsam 6 kez ilik açsam falan diye hesap yapıyorum. Sonrasında kardayım. Alayım o zaman.

Mağaza çalışanı alenen gülüyor bana. Ben de ona gülüyorum. Yalan mı dedim, sokağa mı atacağız parayı!

Velhasıl kelam aldık makinayı eve getirdik koyduk yemek masasının üzerine. Ne ip var ne kumaş. Makina nasıl çalışır hiççççbiiirrr fikrim yok. Hani açsam internetten baksam ne soracağım google'a onu bilmiyorum. Hayatımda dikiş makinasına ellememişim.

Açtım kılavuzu, anlayana kadar okudum. En azından makinanın neresinin adı ne onları çözdüm.

Ertesi gün Kadıköy masrafçılar sokağına gittim.Benim masrafçım Aydın Tuhafiye'dir. Burhan var orada. Güleryüzlü temiz bir esnaf. Babası Memet Amca hep takılır bana. Neyse, Burhan'a az sormadım, bu ne bu ne bunu nasıl kullanacağım.

Şimdi yaptıklarımı Burhan da görünce şaşırıyor:)

Ben dikişin tadını aldım ya, oturuyorum evde. Gerek yoksa ofise gitmiyorum.

Hatta az önce açtım facebook'umdan buldum sanırım makinamı 20 Mayıs 2014'ta almışım. Çünkü 22 Mayıs'ta bu resimleri yüklemişim. Şu sağ tarafta gördüğünüz kese benim birleştirebildiğim ilk şeydi :)

Tabi ben hemen Cuma Pazarı ve İkea!yı keşfettim. Gİttim oralardan birer metre kumaşlar aldım.

Nasıl öğrendiğime gelince. Arkadaşlar internet doğru ekullanıldığı takdirde bildiğiniz CENNET. Her alanda o kadar çok bilgi var ki biraz kassam ameliyata girerim (Mübalağa ediyorum tabi) Şaka bir yana, youtube dan o nasıl dikilir bu nasıl dikilir bunu nasıl yaparım diye yaza yaza bir çok video izledim. Tabi ingilizce ararsanız çok fazla kaynak bulursunuz.


 O ilk günlerde ortaya çıkardığım diğer eserlerimden bazıları:)
MEsela aşağıdaki kalemkutular için bayağı uğraştım ve aynı modalden bir sürü diktim. Güzel olanları arkadaşlarıma hediye ettim, olmayanları kendime aldım içine ıvır zıvırımı koydum.
 O sıra maaledef  Soma Faciası yaşanmıştı. Anadolu ve Mehmet Selim Kiraz Adliyesi kermes düzenliyordu. Meslektaşlarımız çeyizlik dantellerinden antikalarına kadar pek çok önemli şeyi bağışlıyordu.

Açıkçası benim maddi değeri olan çok eşyam yoktur. Ben de çanta dikmeye karar verdim. Amerikan bezinden bez çantalar dikip üzerlerine keçeler işledim. Onların resimleri vardı ama bulamadım :(

O çantaları dikmek de benim için iyi oldu. Hepsi satılmış zaten çantalarımın.

Sonra oğlum doğdu bir süre tabi ki dikiş dikemedim. Ali Yiğit biraz büyüyüp düzene girip ben kendime gelince o  uyudukça ve canım istedikçe dikmeye devam ettim.

Dikiş dikmek kolay mı derseniz, ben bir insanın bir şeyi gerçekten istedikten sonra hiçbir şeyin zor olmayacağını düşünüyorum. Dİkiş dikmek ne kolay ne zor. Emek istiyor. Vakit istiyor. Ben dikiş dikmeyi gerçekten çok sevdim. Keşke daha önce öğrenseymişim diyorum.

Tabi o zamandan bu zamana ben dikiş olayını bayağı ilerlettim. Salon ortasonda dikiş diktiğim günlerden kendime bir dünya yarattığım günlere geldim.
 Dikiş odamın karşıdan görünüşü. Burası benim sığınağım sayılır. Canım sıkılınca, hiçbir şey yapmak istemeyince buraya geliyorum. Açıyorum eskiciden aldığım radyomu, çıkarıyorum kumaşlarımı. Kafama göre kesiyorum biçiyorum. Resmen rehabilite oluyorum.
Tabi artık bende hastalık oldu dikiş. Sürekli bir şeyler dikesim geliyor, her şeye nasıl  dikilmiş diye bakıyorum. Geçen gün Hakimin cüppesini keserken yakaladım kendimi. Tüm kıyafetlerimi kesip yeniden dikmek istiyorum.

Tabi bunları yapabiliyor olmak da ayrı keyif veriyor. Diktikçe, insanın malzemeleri artıyor. Bir oda malzemem var. Ama oğlum büyüdükçe hepsini kullanırım diyorum.
ZAten hayalimde ona kostüm dikmek var. Bu fikir beni çok motive etmişti.

Aslında eni konu hayal ettiğimde buydu. Kendim bile hayallerimin ötesine geçtim. Yani çok süper olduğumdan değil de kendi hayalimdekinden öteye gitmiş olduğumdan...

Eğer azimle, yılmadan devam ederseniz, bence olur bu iş. Ben nasıl zaman ayırıyoruma gelince.
Bana bunu çok soruyorlar nasıl yetişiyorsun? Bir kere ben Ali Yiğit doğduğundan beri akşam gezmesine gitmiyorum ki aynı saatte yıkansın, emsin ve uyusun. Çocuk bu rutine alıştığı için akşam uyku saatinde uyuyor ve bütün bir gece bana kalıyor.

Ve ayrıca hayat müşterek, uyamadığı zamanlarda da eşim ilgileniyor. Bir de ben çok hızlı hareket ederim. Danışmanlık verdiğim bir şirketin çalışanları bana Speedy Gonzales adını takmış sonra öğrenmiştim. Her işi çok hızlı hallettiğim için.

Hal böyle olunca, hem hızlıyım hem de hiç boş duramam. Hastalık bu aslında. Sürekli bir şey yapmam lazım benim. Yani mesele benim mizacımla da alakalı.

Bu akşam da tontişime şort diktim.
Bu çocuk kıyafeti satan mağazalar çıldırmışlar cidden. Çocuk giyemeden küçülüyor kıyafetler. 30 TL'ye şort mu olur yahu! 30 TL ye ben Ümraniyeden 10 kilo kumaş alır bütün sülaleme şort dikerim cidden (işte böyle bir hastalığa dönüşüyor)

REnk renk çeşit çeşit kumaş kestim ama bugün çok yoruldum artık zorlamanın alemi yok.

Uzun zamandır aklımda bağlama çalmayı öğrenmek var. Geçen akşam eşime dedim ki ben artık bi kurs bulayım.

Döndü, bence sen bağlamayı da yaparsın dedi. Ne diyorsun yaaaae demeden dediğinden çok keyif almış olacak ki, "Vallahi bak ben artık sana inanıyorum tel mel sopa mopa bulursun bağlamanı da kendin yapar kursa öyle gidersin" dedi.

Ya ne yapayım ben de güldüm. Yazarken de güldüm vallahi.

Siz de okurken gülün.

Güle güle uyuyun.

İyi geceler



OYUN EVİ

Pinterest sağ olusun sürekli başıma iş açıyor. Geçenlerde bu oyun evlerini görünce vuruldum ve benim çocuğumun nesi eksik diyerekten en kolay ve ucuz nasıl yapılır onu düşünmeye başladım. ASlında şu PVC borulardan çok güzel şeyler yapmışlar fakat bizim burada birleştirme aparatları yok ve ancak ustalar ısıtma makinesiyle birbirine geçiriyorlar. Astarı yüzüden de pahalıya geliyor. Yapı marketlerde ahşapların fiyatları uçmuş gitmiş.

Ama Bahaus'ta tanesi altı küsür lira olan ahşaplar buldum ve 4 ahşap toplamda 24 TL'ye mal ettim. Tabi ben hep bu işlerle uğraştığım için çivim çekicim eldivenlerim zımparalarım, kumaşlarım vs. her şeyim vardı. Bu sebeple bana sadee 24 TL'ye ve bir de ahşapları kesmek için aldığım testereye mal oldu. ASlında ahşap yapıştırıcı almıştım 10 TL'ye hiç kullanmadım. Boşuna almışım siz sakın almayın. Yani aslında bu evin bana maliyeti 8.5 TL testereyle beraber 42.5 TL.

Bu arada eğer daha çok fikir isterseniz pinterestte "tepee" "kid tent" "kid playhouse" "pvc playhouse" gibi kelimelerle arama yaparsanız benim gibi ağzınız açık kalır.

Aslında ilk başta şöyle bir Mykanos evi yapmak istedim ama kendime bütçe sınırlaması koyduğumdan yeni kumaş almak istemedim. Evde eski olan küçük küçük kumaşlarımı birleştirdim. Hem kumaşlarımı değerlendirmiş oldum, hem çadır rengarenk oldu hem de bana yeni kumaşlar almak için gün doğdur.

Gelelim nasıl yaptığıma önce defterimde (bu defterimi çok seviyorum aklıma gelen her şeyi önce çiziyorum üzerinde çalışıyorum) karalamalar yapıp ölçülerine karar verdim. Ben ölçüleri evin içinde dolaşabilecek kapılardan geçebilecek şekilde ayarladım. Siz de kendi evinize göre yapabilirsiniz.

Benimkinin eni 1 mt. derinlik 60 cm ve yükseklik 75 cm.

Bahaus'ta aldığınız ahşabı kesiyorlar istediğiniz boyutlara göre. Ahşaplarımla serildim arka bahçeye, ilk iki çıtayı birbirine çakmak çok zordu ama sonra hızla bitirdim. Hızla dediysem 4 saatimi aldı. Ama örtüsünü dikmek bi buçuk günümü aldı o ayrı mesele. ALi Yiğit'e bakan olmasaydı bi ay bitiremezdim.

Hatta ben çardakta bunları çakmaya çalışırken ananesiyle yemek yemeğe inmiş 3.5 yaşındaki Deniz evle ilk oynayan çocuk oldu. Ama nasıl hevesle bekledi bitsin de içine girsin diye.

Neyse, ben önce alt dikdörtgeni sonra üst dikdörtgeni çaktım. Sonra da çatıyı çakıp hepsini birbirine birleştirdim. Sanki böylesi daha kolay gibime geldi.


Çatının ölçülerini yanlış almışım o yüzden çatı formunu vermek için ortada birleştirdim ama kenarlarına sicim geçirdim ki kumaş sarkmasın.




İskeleti bitince dikişine başladım. Evde ne kadar kumaşım varsa en renkli olanlarını seçtim. Kumaş sepetimi baya boşaltmış oldum.

Kumaşlarım tamamını kaplayacak büyüklükte olmadığı için kırkyama yaptım. Ön yüzünü hep puantiyeli yaptım. Yanlarını da başka başka kumaşlar diktim. Veee sonuç:

Pencerelerinin altına keçe papatyaları silikon tabancasıyla yapıştırdım. Onları daha önce hoşuma gittiği için almıştım ama bunca zaman kullanacak bir yer bulamamıştım. Bakıp bakıp da paramı çarçur ettiğim için üzülüyordum. NEyse ki kullandım da rahatladım.

Ali Yiğit ise çook mutlu. Papatyaları yolmaya tül perdeleri çekiştirmeye başladı. Hatta perdesini yırttı bile ama canı sağ olsun zaten ona yapmadım mı, bundan sıkılırsak başka bir örtü dikeriz.

Bu arada kapısı neden tül derseniz, ben çocukken babaannemin evinin kapısına yazları hep tül asılırdı, kapı kapanmazdı. 
Temsili anlayacağınız.





11 Haziran 2015 Perşembe

BİR OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENİNDEN MESAJ VAR

Takipçim Serpil Uzun okul öncesi öğretmeni. Bir gün yaptığım ana okullarının yarım güne çekilmesi ve çocuk kulüpleri altında geri uzatılması adı altındaki sistemi eleştirmem üzerine bana mesaj attı. Okul öncesi öğretmenleri olarak çok mutsuz olduklarını, bakıcı muamelesi gördüklerini, onlarca çocukla bütün gün tuvalete bile gidemeden ve zorluk yaşadıklarından bahsetti.

Mesela bazı kolejler sınıfa 2 ya da 3 öğretmen koyuyor diye duymuştum. Bu ana sınıflarında yasal zorunluluk olmalı. Hem çocuklarımızın hem de öğretmenlerimizin akıl sağlığı ve vücut bütünlüğü açısından :) Bİzler evde bir taneyi zor zapt ederken bir okul önceciden sınıf mevcudiyeti kadar çocuğa sahip çıkmasını bekliyoruz.

Ben de bir yazı yazmasını rica ettim. Oğlum daha küçük olduğu için ben daha o aşamaya gelemedim. Ama gelmeden öğretmenlerin bu konuda üzüldüğünü görmem iyi oldu. Şimdi onların okul öncesi eğitimine nasıl baktıklarını sanki daha iyi anlıyorum. Bu insanlar bir idealle okuyorlar okullarını. Çocuklarımızı eğitmek için yaşken eğmek için. Biz ise farkında olmadan onlara bakıcı muamelesi yapıyormuşuz. Halbu ki onlar diyor ki, "biz onları oyalamaya,vakit geçirmeye, günü kurtarmaya çalışmıyoruz, biz onlara bir şeyler öğretmek istiyoruz" .

Böylece karşılığında anneler ne bekliyor bu konudaki fikirleri de öğrenmiş oluruz. Serpil Öğretmenin yazısını olduğu gibi kopyalayıp yapıştırıyorum:

"Eğitimin temeli olduğu için çok isteyerek okuduğum bu bölümu ilk kazandığım yıldan itibaren bana bakıcılik yapacaksın diyen insanlarla savaşarak bitirdim.. Atandım üç beş çocuk olsa yeter vakit gecirirsiniz diyen ilçe milli eğitimle disiserek ve yaptığım işlerle bu itibarsizliga bir son vermeye çalıştım. Ama öyle bir durum ki nasıl neresinden başlayayım bilemedim. Öğretmen arkadaşlarınız bile sizin öğretmen olduğunuza inanmıyor mesela bunu düşünün hangi mesleği yapıyorsanız yapın ne kadar incitici.. halbuki sen onca zaman emek vermişsin. Bir de velilerin gozunden bakalım olaya. Okul öncesi eğitim sadece cocuk ve öğretmenle ilerleme kaydebileceginiz bir eğitim değildir. Velinin de çocuğuna emek vermesi gerekir. Gün içinde öğrettiğin kavramalara yönelik çocuğa ödev verirsin. Sonuçta 36-72 aylık çocuklar yönlendirme olmadan asla o odevdeki yonergelere uygun davranamazlar. Fakat velinin her zaman bir bahanesi vardir ödevi yapmamak için. Sorarsin neden yapmadınız diye,bu seferlik olmadı hocam der gecistirir seni. Ne var ki hocam sanki sınava mi girecekler diye kendini savunan bile olur. Aslında bizim istediğimiz sadece o ödevi yapıp o kavramı öğrenmesi değildir. Verilen bir sorumluluğu yerine getirme becerisini gelistirmektir. Asla amacımız bilim adamı yetiştirmek değil,sağlam bir kişilik oluşturmaktir. (Kişilik gelişimi ile ilgili verileri okursanız beni daha iyi anlayacaginizi umuyorum). Ve bunun gibi bir çok şey yaşarsın. Aslında bir kaç tane başıma gelen olaydan bahsetmek istiyorum. Bir öğrencim ayağını catlatmisti,iki gün sonra annesi kucağında çocuğu sınıfa bıraktı ve gitmeye yeltendi ben de durdurdum ve gayet gülen bir surat ifadesiyle kendisine çocuğun sorumluluğunu iyilesene kadar alamayacağımi söyledim. (Okul öncesi ogretmeniyseniz asla somurtamazsiniz,her zaman gülen bir yüzünüz olmalı) Ve neden getirdiğini sordum,anne ise bana bugün günüm var tarzı bir şey söyledi. Ben de bakici olmadigimi,sınıfta onun dışında bir sürü çocuk olduğunu ve ona zarar verebileceklerini açıkladım. Sonrasında tekrar çocuğunu bu sefer sırtına alıp evinin yolunu tuttu. Bu bizlere reva midir sorarım? Bu velim ilkokul mezunu bir kadın.. çok göremiyorsunuz böyle insanlara.. sırt ceviremiyor,kalp kiramiyorsun.
Bir de şunu dinleyin. Bu egitim-ogretim yılının başında yeni bir okula tayin oldum. O kadar çok sevinmiştim ki biraz daha medeniyet göreceğim diye. Sonra okuldan bir öğretmen arkadaşımız bana çocuğumu idare eder misin diye bir soru sordu. Hocam kaydettirin neden ettirmiyorsunuz diye de sordum. Kendisi de anasinifi için yaşı tutmuyor dedi. Çocuk daha 36 aylık ve anasiniflarina 48-72 aylık çocuklar kaydedilebiliyor. Hocam çocuğunuz yaşı küçük diğer çocukların yanında ezilir yazıktır dediysem de ısrarla,ya oyalansa yeter,ben zaten dersim bitince alacağım diye söyluyor. Ben de kayıt olmayan öğrenciyi sınıfa alamayacağımi söyledim. Ve peşinden yine ısrar ısrar ısrar... İdarenin adını kullanarak alttan tehdit etti ve bana bakıcı muamelesi yapmaması konusunda uyardım kendisini. Düşünün bu kadın öğretmen.. Bu muameleyi hakedecek ne yapmış olabiliriz.
Şimdi geçen yaz döneminde yenilenen tam gün eğitim uygulamasinin kaldırılmasına okul öncesi eğitimde ders saati 50 dk. dir. Araliksizdir. Yani mesaini ona göre hesaplanir. Tam gün uygulamasında yapılan öğretmenleri ayakta uyuttuklari bir çok nokta vardı. 8-5 çalışan bir sürü öğretmen vardır eminim. Bu çok büyük bir yanlıştı. Şimdi bu uygulama kaldırıldı ve tabi ki çalışan annelere çok büyük bir darbe vuruldu. Tabi ki çocuk kulübü uygulamasinda çok büyük eksiklikler ve yine okul öncesi ogretmenliginin itibarsizlastigi bir durum söz konusu.. sabahtan öğlene kadar hiç teneffüsunuz yok. Öğlen arası yapıyorsunuz ve sonra yine akşama kadar çalışıyorsunuz. Asla yalnız birakamayacaginiz bir grup insan düşünün ve sürekli onları izlediginizi ve anlatmak istediğiniz seyi tek tek anlattiginizi ve bunu defalarca yaptığınızı düşünün. Bir rengi bile öğretirken  gün boyu sarki söylediğinizi kitap okuduğunuzu,ve oyun oynadığınızı düşünün.. Gün boyu.. ve karşılığında bu anlattığım tavırla karsilastiginizi düşünün. 
Aslında tek istediğimiz gün boyu bulduğumuz gibi bizlere gulmeleri,çocuklarını bir yük olarak görmemeleri,onların sevgilerini eksik etmemeleri,sorumluluk sahibi,bilinçli bireyler yetistirmemiz için bizimle birlik olmaları... Bence çok şey istemiyoruz.. 
Umarım bir gün her şey degisir. Tabi ki bu da bizim dik durusumuz ve mesleğimizi sevip sahip cikmamazla olacak... "

9 Haziran 2015 Salı

DİNİ NİKAHA CEZANIN İPTAL EDİLMESİ-RESMİ NİKAH

Seçim koşturmacasından bu konu hakkında yazamadım.

Unutmuş ya da atlamış değilim tabi ama vakit bulamadım.

Biliyorsunuz ki Anayasa Mahkemesi resmi nikahsiz kiyilan dini nikahi suç  olmaktan çıkardı.

Bense bununla ilgili bir açıklama yapmak isterim.

Ben, her kadinin arzu ettigi hayati yasamasi taraftarıyım. Baski olmadan, sindirme, ezilme olmadan.

Eğer siz maddi imkanlari olan, ben nikahli da nikahsiz da yaşarım, ne sosyal bir baskı ne maddi bir zorunluluğum yok derseniz  hiç bir sözüm yok.

Ben, dini nikahsiz kimseyle olmam derseniz de sözüm yok. Ister imam nikahi ister kilise nikahi isterse sinagog nikahi kıyın.Ya da başka diğer dinlerin kutsal ayinlerini gerçekleştirin. Herkesin en doğal hakkı.

Ancak, ülkemizin geldiği noktada tüm tartışmaların kafirlik,zındıklık ya da yobazlık bağnazlık noktasında kilitlendiği gerçeğini göz önünde bulundurursak tabi ki böyle özgürlükçü düşünenler linç ediliyor her iki kesim tarafından da.

Ama linç olmadan, soğukkanlılıkla mevzuyu değerlendirmek lazım.

Tüm kadınlara tarafsızca yapacağım en önemli uyarım şudur: Eğer sizin maddi geçiminiz birlikte yasadiginiz erkek tarafindan saglaniyorsa , ekonomik özgürlüğünüzü elde etmemiş iseniz SAKIN SAKIN RESMI NIKAHSIZ yasamayin!

Resmi nikah olmadan imam nikahıyla yaşamanın ne zararı var?

6284 sayılı kanunda nafaka hükmü var ancak bu nafaka kanun kapsamında koruma tedbiri verilen kadınlara, koruma süresince verilen nafakadır. Çok kısa sürelidir.

Bunun haricinde kanunda dini nikahlı kadının hiçbir hakkı bulunmamaktadır.

Mesela adam çocuğunu kabul etmezse, kadının babalık davası açması gerekir. (Ne adamlar gördüm ne çocuğu kabul eden, ben bu kadını tanımıyorum diyeni bile gördüm. Kimseye körü körüne güvenmeyin) Tabi bunun hem maddi hem de manevi sonuçları var. Ancak çocuğun mahkeme kararı ile tanınması ile velayet ve nafaka hakkı söz konusu olabilir.

Kadın manevi tazminat isterse Aile Mahkemesinde değil Genel Yetkili Mahkemede görülür ki bu da şartları değiştirir, zorlaştırır.

Bu adam, bir kazada ölürse sigortadan tazminat alamaz.

Maaş bağlatamaz.

Veraset ilamında mirasçı olamaz.

Aklınıza gelebilecek her türlü sorunun cevabı hayırdır.

Resmi nikahlı kadın  ise her türlü yasal yetkiyle donatılmıştır. Mal rejimlerine tabidir, evlilik içinde edinilen malların yarısı otomatikman kadınındır. Bu rejime tabi olmayan kadın, katkı payını isteyebilir. Maddi manevi tazminat isteyebilir. Evlilik içinde doğan çocuk otomatikman babanın nüfusuna kaydedilir.Babanın kabul etmesi şartı aranmaz.

Erkek kadını boş ol diye canı istediğinde boşayamaz. Bunun hukuki sonuçları vardır.

Üstelik, bir erkeğin ihaneti kusur sayılır ve kadın tazminat alabilir.

Resmi nikahın sona ermesiyle ilgili verilen her türlü kararın icrası yine kanuni olarak yapılır ve yerine getirilmemesinin sonuçları vardır.

Ama erkekler, bu yasağın kalkmasıyla beraber istedikleri kadar kadına dini nikah kıyabilirler. Ve diğer dini nikahlı kadınların buna karşı kullanacağı hiçbir hukuki yol bulunmamaktadır.

Yani bir erkek 20 kadını nikahlarsa, resmi nikahlı eşi hiçbir şey yapamaz. Ancak boşanabilir bu sebeple. Ama önceden erkekler cezai sonuçlarından korktuğu için bile bu ihanetten çekiniyorlardı.

Ha bu dini nikaha engel miydi değildi tabi...

Sevgili kadınlar, sizinle sadece dini nikah yapmak isteyen bir adamın emin olun %99 başka yerde nikahlı bir karısı vardır.

GÖZÜNÜZÜ AÇIN. ÖNCE RESMİ NİKAH SONRA İSTERSENİZ DİNİ NİKAH KIYIN.FAKAT ASLA RESMİ NİKAHSIZ DİNİ NİKAH KIYMAYIN. TEKRAR SÖYLEYEYİM, EĞER HUKUKİ VE MADDİ BİR TAKIM HAKLARDAN MAHRUM OLACAĞINIZI BİLEREK VE BUNLARI GÖZE ALARAK BUNU KABUL EDİYORSANIZ SÖZÜM YOK. BUNUN BU ZAMANA KADAR SUÇ OLMASININ SEBEBİ DİN KARŞITLIĞI DEĞİL KADINLARIN MAĞDURİYETİNİN ÖNLENMESİDİR.

BUNLARI GÖZ ARDI EDEREK KENDİ MAĞDURİYETİNİZE SEBEP OLUP SONRA, NEDEN HAKLARIMI DEVLET KORUMUYOR DERSENİZ KENDİNİZLE ÇELİŞMİŞ OLURSUNUZ.

ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI YİNE KADIN ALEYHİNEDİR,REZALETTİR.ERKEK YANLISIDIR.

BELKİ SİZ BURAYI OKUYUNCA BUNDAN SONRA DİKKATLİ OLACAKSINIZ, PEKİ BU ÜLKEDE OKUMA YAZMA DAHİ BİLMEYEN, BİLGİLENDİRİLMEYEN, VE ERKEKLERCE SUİSTİMAL EDİLEN MİLYONLARCA KADIN NE YAPACAK?

Ayrıca burada devletin de çelişkisi ayan beyan ortadadır. Yasada tek nikah tanınmıştır o da resmi, yasal nikahtır.Fakat dini nikahı suç olmaktan çıkaran devlet, erkeğe bir kapı aralamaktadır.

O zaman bir çözüm olarak başka bir yol düşünemez mi?

 Devlet Medeni Kanuna "dini nikah" ibaresini sokarak ya da ir dini nikah kütüğü tutarak... Bu durumda birden fazla dini nikahı da yasaklamış olacaktır. Ve dini nikahlı kadına da resmi nikahlı kadına verdiği yetkileri versin, O zaman hiçbir kadın mağdur olmayacaktır.Dini ya da resmi hiçbir erkek birden fazla kadın ile nikahlanamayacak kadınlar mağdur olmayacaktır.

Yani sevgili kadınlar, devlet erkeklere "Hadi yine iyisin" demektedir.

Size değil.