TÜRKİYE’DE
KADININ VE AİLENİN GEBELİK SIRASINDA VE SONRASINDA
YAŞADIĞI
SIKINTILARA
GENEL
BAKIŞ
VE
ÇÖZÜM
ÖNERİLERİ
HAZIRLAYAN
AV.FEYZA
ALTUN MERİÇ
MART 2015
A-GİRİŞ
Bu
çalışma Türkiye’de orta gelir grubuna dâhil çalışan/çalışmayan kadınların
gebelik ve gebelik sonrası sorunlarına yönelik hazırlanmıştır.
Ülkemizde
son 20 senede aile yapısı giderek bozulmakta, evlilikler boşanmalarla
sonuçlanmakta, ahlaki ve vicdani değerlerini kaybetmiş bir nesil yetişmektedir.
Toplumdaki
bu yozlaşma ve mutsuzluğun önüne geçebilmek için acilen ciddi düzenlemeler
yapılması gerekmektedir. Bu mutsuzluğun temelinde ise anne-bebek-baba üçgeninde
yaşanan kaymalar ve anneler ile çocuklarının birbirinden uzaklaştırılması
bulunmaktadır.
Anne
ve çocuk arasındaki bu çok doğal bağ koparılmıştır. Bağın onarılması ise
kadınları evde oturmaya zorlayarak değil sosyal hayatta ve iş hayatında onlara
yaşam alanı vererek sağlanacaktır.
Gebe
kadınlar, daha gebeliklerini işverenlerine bildirdikleri andan itibaren adeta
bir yük gibi görülmektedirler. İşverenleri yahut amirleri tarafından her türlü
taciz uygulanarak istifa ettirilmeye çalışılmakta ve sağlık durumlarına aykırı
olacak biçimde çalıştırılmaktadırlar.
Görüldüğü
üzere, toplumumuz, kapitalizmin dişlilerine öyle sıkışmıştır ki gebe yahut
küçük bir bebeği olan kadına karşı olan insanca duygularını dahi yitirmiştir.
İşte bu nedenledir ki işveren gebe bir kadına yük taşıtmakta, arşivden
dosyaları merdiven tepesine çıkarak indirmesini istemekte, gebeliğin en
tehlikeli ilk üç ayında gece nöbeti vermekte, son vasıtasını kaçıracağını bile
bile işten 15 dakika erken çıkmasına izin vermemekte, doktor muayenelerine
gitmesi gerektiğinde ayak sürümekte beis görmemekte ve kadına hamile kalarak
çok ama çok kötü bir şey yaptığı sürekli hissettirilmektedir.
Fakat
işte biz bu noktada kişilerin daha iyi insanlar olarak yetişmesi, daha ahlaklı
ve daha insancıl olabilmeleri için gerekli hususlara değineceğiz.
Kadınların
başlı başına kadın olmaktan kaynaklı sorunlarının üzerine bir de bebek “sorunu”
eklenince ülkemiz kadın için nefes alınamaz ve sokağa çıkılamaz hale
gelmektedir.
·
VAR OLAN YASAL DÜZENLEMELERE ELEŞTİRİ:
Resmi Gazete Tarihi: 16.08.2013 Resmi Gazete Sayısı: 28737
ile yürürlüğe giren Gebe Veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla
Emzirme Odaları Ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik ile gebe ve emziren
kadınlara dair temel konular düzenlenmiş olmasına rağmen neredeyse bu maddeler
hiçbir işveren tarafından uygulanmamaktadır.
Sağlık sektöründe gebe ve emziren kadınlara gece
çalışmamaları gerekmesine rağmen gece nöbetleri tutturulmakta, üstelik
radyasyona maruz kalacak ünitelerde çalıştırılmakta, bankalarda 7.5 saat sınırı
aşılmakta hemen hemen hiçbir şirkette emzirme izinleri kullandırılmamaktadır.
Öğretmenlere zorla ek ders verilmekte, polis anneler amirlerince uzun saatler
çalıştırılmaktadırlar. Bu örnekler her alanda çeşitlendirilebilir. Çünkü ülkemiz
çalışan ve hamil/emziren Kadınlar ise işlerini kaybetmemek için nereye nasıl
başvuracaklarını da bilmediklerinden sessiz kalmakta ve bu zulme katlanmak
zorunda kalmaktadırlar.
Bu nedenle bu yönetmeliğin genişletilerek uygulanır hale
getirilmesi büyük önem arz etmektedir.
B-GEBELİK SIRASINDA YAŞANAN SORUNLAR VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1.
Öncelikle,
ülkemizde kadınların gebelik süreci ve gebelikten sonra yaşadığı fizyolojik ve
hormonal değişiklikler konusunda Sağlık Bakanlığı tarafından önce kadınlar
sonra eşleri ve aileleri bilinçlendirilmelidir:
a.
Özellikle
kadınlardaki psikolojik değişimlerin sebeplerini anlatan broşür ve bilgi
kitapçıkları hazırlanarak Sağlık Ocaklarında dağıtılması
b.
TV kamu spotu
hazırlanması
c.
Lohusalık
Depresyonuna ilişkin uzmanlarca yapılacak çalışmalar sonrasında bu süreçte
yaşanacak ve yaşanması muhtemel duygudurum değişikliklerine karşı eşler ve
ailelerin bilinçlendirilmesi
2.
Gebe kadınların
doktor kontrolleri için aldıkları izinler çoğu işyeri tarafından doğum
izninden, yıllık izninden yahut ücretli izin hakkından düşülmektedir. Bu da
bebeğin annesiyle geçireceği bir saat bile çok kıymetliyken onun günlerinden
çalınması anlamına gelmektedir. Bu nedenle doktor izinlerinin yasa ile idari
izin/mazeret izni kapsamına sokularak kadınların diğer izinlerinin korunması
amaçlanmalıdır.
3.
Kadınlar, özel
sağlık şirketleri ve özel hastaneler tarafından “Analık Sigortası” “Doğum
Teminatı” ve benzeri isimler adı altında adeta soyulmakta ve manipüle edilmektedirler.
İyi niyetle bu tür sigortaları yaptıran kadınlar adeta doktor/hastane/sigorta
şirketi üçgeninde, para kazanmak amacıyla gerekli gereksiz ilaçlara testlere ve
uygulamalara maruz kalmaktadırlar. Yeterli tıbbi birikimi olmayan anne mecburen
ve korkuyla bu tür uygulamalara boyun eğmekte adeta bir deney hayvanı gibi
acımasızca kullanılmaktadır, en sık yaşanan örnekler:
a.
İlaç şirketleri
ile anlaşan doktorlar sebebi ile gereksiz ilaç kullanımına teşvik
b.
Özel sigortalı
kadınlara, tehlike grubuna girmemesine rağmen tehlikeli sayılabilecek
(amniyosentez gibi) testlerin uygulanması
c.
Doğal doğum
yapmak isteyen kadınların bin bir bahane ve gerçek olmayan tehlikeli durumlar
ile korkutarak ameliyat etme
Bu nedenlerle devlet hastanelerinin Kadın Doğum
Bölümlerinin şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Devlet hastanesinde
kadınlar son derece kaba bir muameleye maruz kalmaktadırlar. Doğum özel ve
nazik bir ortamda gerçekleşmelidir.
Örneğin Zeynep Kamil Kadın Doğum Hastanesi’nin hali
içler acısıdır. Kadınlar adeta hapishane gibi koğuş sistemli, karşılıklı yataklarda onlarca kişi içerisinde hiçbir
mahremiyet sağlanmadan muayene edilmekteler. Dikiş ve pansuman işlemleri açıkta
yapılmakta, sağlık personeli de kadınlara son derece kaba davranmaktadır.
Tüm bu muameleye maruz kalmak istemeyen kadın ise özel
hastaneler elinde oyuncak edilmektedir.
Yukarıda bahsedilen kötü düzen, bilirkişiler ve
yetkili birimler marifetiyle net olarak tespit edilmeli ve bu uygulamalara
sınırlamalar getirilmelidir.
4.
Gebe kadınların
büyük çoğunluğu gebelikleri sırasında işlerinden çıkarılmaktadırlar. Üstelik bu
performans düşüklüğü/işyeri küçülmesi vs. gibi bahaneler ile
gerçekleştirilmektedir. İş Kanunu gereğince işe iade davası açma imkânı olmayan
kadınlar böylece iş hayatından tamamen uzaklaştırılmış olmaktadırlar. İşe iade
davası açan kadınlar ise işe iade olabilmek için senelerce dosyalarının
kesinleşmesini beklemektedirler. Bu durum karşısında öncelikle İş Kanununda
yapılacak olan değişiklikle “Kadınların gebeyken işten çıkarılması halinde her
ne sebep gösterilmiş olursa olsun gebelik sebebiyle işten çıkarıldığının karine
olarak kabulü ve iş akdinin feshinin geçersiz sayılması” sağlanarak bu tür
suiistimallerin önüne geçilmelidir. Ayrıca bu durumlarda kadınların gebelik sırasında
ve ücretsiz izin kullandırılırken işten çıkarılması halinde işe iade davası
açmaksızın işe iade edilebilmeleri sağlanmalıdır.
5.
Gebe iken direk
işvereninin yahut amirinin mobbingine uğrayan kadının bunu iletebileceği ve
hakkını arayabileceği arabulucu konumunda birimler kurulması ve bu birimlerin
aktif olarak çalışması sağlanmalıdır. Bu birimlerin amacı işveren ve işçinin
arasını bulmak, uzlaştırmak ve müşterek paydada birleştirerek adaleti
sağlamaktır. Zira mahkemelerin yükü bu iş için oldukça fazladır. VE
mahkemelerde mobbingi ispat etmek de işçi açısından zordur çünkü buna şahit
olan iş arkadaşları işlerini kaybetmemek için tanıklık etmekten kaçınmaktadır.
Gerekirse tanıtımlar paneller ve sempozyumlar
düzenleyerek işveren gebe ve emziren kadınlar hakkında eğitilmeli ve bu
konudaki yazılı bilimsel çalışmalar artırılmalıdır.
6.
Doğum ve doğum
sonrası sosyal hakların elde edilebilmesi için bürokrasinin azaltılarak tüm bu
işlerin UYAP yahut E DEVLET gibi internet üzerinden yapılabilmesini sağlayacak
bir sistem kurulmalıdır. İşsizlik ücreti, prim işlemleri gibi bir takım evrak
işi gebelikte kadın açısından son derece yorucu olmaktadır. Bunların
iyileştirilmesi önemlidir.
C-DOĞUM SONRASI YAŞANAN SORUNLAR VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1.
Doğum sonrasında
yaşanan öncelikli sorun “Lohusalık Dönemi”nde kadına gereken bakımın
sağlanamamasıdır. İlk doğumunu gerçekleştiren kadınlara Hollanda modelinde
olduğu gibi bebek bakımı ve ilk günlerin zorluğunu azaltmaya yardımcı olmak
üzere doula/ebe desteği verilmesi yahut anneleri bilgilendirmek üzere
belediyeler aracılığı ile ücretsiz kurslar açılması yaşanan sıkıntıları büyük
ölçüde azaltacaktır. Zira hali hazırda verilen ücretli kursların bedelleri
oldukça fahiştir. Bu kurslar orta direğin de karşılamayacağı rakamlarda
düzenlenmektedir ve tecrübesiz anne internet ortamında doğruluğundan emin
olmadığı bilgilere yönelmektedir.
2.
Lohusalık süreci
ve emzirme süreci boyunca kadınların yaşadığı hormonal değişiklikler ve
psikolojik dalgalanmalar konusunda eşlerin ve ailelerin bilinçlendirilmesi
gerekmektedir. Nitekim ülkemizdeki kadınların büyük bir çoğunluğu doğum sonrası
depresyonundan uzun süreler çıkamamaktadır. Bu konuda Sağlık Ocaklarında
Psikologla bulundurulmalıdır.
3.
Doğum
sonrasındaki en büyük sıkıntı ise doğum izninin kısalığıdır. Bunu daha
ayrıntılı değerlendirmek gerekir:
a.
Doğum Sonrası İzinler ve Çözüm Önerileri
·
Doğum öncesi ve
doğum sonrası sekizer haftadan verilen 16 haftalık izin fiiliyatta son derece
faydasız kalmaktadır. Sağlık Bakanlığı kadınları ilk 6 ay koşulsuz şartsız
emzirmeye teşvik ederken kadınlara doğumdan itibaren kanunen 2 ay izin
verilmesi büyük bir çelişkidir. Bu nedenle doğum
izninin doğum itibariyle 6 ay olması hayati önem arz etmektedir.
·
Çocuklar tuvalet
eğitimi alacak döneme girdiğinde 15 gün ücretsiz izin kullandırılması (yıllık
izin ve idari izinlere ek)
·
Ücretsiz izinin 6
aydan 1 yıla çıkarılması ve bu izinlerin kadınlara sorunsuzca
kullandırılmasının sağlanması gerekmektedir. İzinlerin uzatılmasına rağmen
uygulanamaması ve kadınların işten çıkarılması kuvvetle muhtemel olduğundan
kadınlara bu hakları sağlarken işverenlere de olanaklar dâhilinde devlet
tarafından:
-Birikmiş vergi borçlarının silinmesi/vergi affı
sağlanması/gümrük vergilerinde indirim
-Çalışan sigorta primlerinde teşvik
-İşverenlerin gebe ve çocuklu kadın çalıştırılmasının/haklarını
sorunsuzca kullandırılmasının manevi olarak da teşvik edilmesi, gerekirse
işverenlere ödül verilmesi, bu iş yerlerinin toplumda değer görmesinin
sağlanması vs
·
Doğum iznine
ayrılan ve ücretsiz izinlerini kullanan kadınların döndüklerine işverenlerce
işlerine kıdem kaybı olmaksızın devam edebilmesi için ilgili düzenlemelerin
yapılması
·
BAĞ-KUR’lu kadınlara
da SGK’lı çalışan kadınlarla aynı hakların tanınması; örneğin SGK’lı kadın işsizlik parası alırken BAĞ-KUR’lu
kadın ofis kira ve masrafları altında ezildiği gibi mevcut gelirini de kaybetmektedir.
Aynı maddi yardım belirli bir süre için BAĞ-KUR’lu kadınlara da tanınmalıdır.
·
Kamu çalışanı
kadınlara tanınan hakların aynısı özel sektörde çalışan kadınlara da
uygulanabilmelidir
·
Özürlü annelere
ek ödenekler sağlanması
·
Prematüre bebek
annelerine ek doğum izni verilmesi
·
Tüp bebek tedavi sürecindeki
annelere bu süreç ile ilgili psikolojik desteğin verilmesi ve doktor
muayeneleri için idari/mazeret izni kullandırılması
Yukarıda verilen örnekler ayrıntılı çalışmalar
yapılmasını gerektirmektedir. Bu çalışmaların konusunda uzman kimselerce
yapılarak bu çalışmalar ve ihtiyaçlar doğrultusunda kanunlaştırılması
toplumumuzun refah seviyesini yükseltecektir.
a.1- Kreş Sorunsalı
·
Ülkemizde eğitim
konusunda ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Kreş/anaokulu/özel okul gibi eğitim
kurumlarının kendi alanlarında inanılmaz fiyat farklılıkları vardır .Eğitimde
fırsat eşitliği kapsamında bu tür özel eğitim kurumu ücretlerine tavan sınır
uygulaması getirilmeli ve sosyal devlet ilkesi gereğince eğitimde fırsat
eşitliği yaratılmalıdır.
·
Devlet kurumlarının
tümünde, devlet hastanelerinde ve özel hastanelerde, devlet okulları ve özel
okullarda, medya kuruluşlarında, sanayi bölgelerinde çalışan kadın sayısına
bakılmaksızın işyerlerinde kreş bulunması zorunluluğu getirilmelidir.
·
Kanundan 150
kadın çalışan ibaresi kaldırılmalı ve gerekirse 1 kadının çalıştığı yerlere
dahi kreş açılmalı babalara da çocuklarını bu kreşlere getirebilme özgürlüğü
sağlanmalıdır.
Zira 150 kadın çalışan sınırlaması oldukça
hakkaniyetsizdir çünkü Türkiye’de 150’den fazla kazın çalıştıran işyerleri
ülkedeki işyerlerinin sadece %1 ini oluşturmaktadır. Ve ülkedeki her aile bakıcı kreş sorununu
yaşamaktadır. Bu kuralın sorunsuz uygulandığı varsayılsa dahi örneğin 150 kadın
da bekâr ve çocuksuz olabilecekken 20 kadın çalışan bir iş yerindeki bütün
kadınlar çocuklu olabilir. Bu nedenle adil bir yöntem izleyebilmek için kreş
ihtiyacında “kadın” ayrımı kaldırılarak “aile” sayısına bakılmalıdır.
·
Okul Öncesi
Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği ile anaokulları tam gün olmaktan
çıkarılmış ve okul süreci yarım gün ile sınırlandırılmıştır. Bu uygulama ise
çalışan anneleri çaresiz bırakmıştır. Bu kanun değişikliği tamamen çalışan anne
aleyhinedir ve değişiklik yapılarak tam güne geri dönüş yapılmalıdır.
·
Başlangıç olarak
topluma örnek teşkil etmesi açısından medya kuruluşları ve büyük ailelerin sahip
olduğu şirket bünyelerinde kreş açılarak daha küçük ölçekli işyerleri ve
işadamları kreş açmaya teşvik edilmelidir.
·
30 kişiden daha
az çalışanı olan birden fazla şirketler bir araya gelerek ortak kreş açmalıdır
ve bu kanunen yasal zorunluluk haline getirilmelidir.
·
Kreş açmak için
madden imkânı bulunmayan işyerleri en azından bakıcı ve bebeğin günü
geçirebileceği oyun alanları/bakım alanları tesis etmeli ve bu
özendirilmelidir.
·
Kreşlerin 0-3 yaş
aralığındaki çocukları da kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve bezli bebeklerin
bakımını da yapabilecek şekilde donatılmasının sağlanması gerekmektedir.
·
Okul çağında
çocuğu olan anneler için bu kreşlere 6 ve üzeri yaş gurubu çocukların
ihtiyacına karşılık verecek şekilde oyun ablası/abisi gibi konusunda eğitimli
kişilerin yerleştirilerek bu çocuklarında gerektiğinde (kar tatili vb tatiller
sebebiyle) ebeveynleriyle işe gitmek zorunda kaldıklarında işyerlerinde vakit
geçirebilmelerinin sağlanması gerekmektedir.
·
Açılan kreşlerin
bedava olması gerekmez. Ancak kar amacı gütmemesi büyük önem teşkil ediyor.
Kreşten faydalananlar kreşin gider ve masraflarını karşılamak üzere katılım
payı ödeyebilir ve maddi yükü işverenin omzundan alabilirler.
a.2.Bakıcı
Sorunsalı:
Toplumumuzda nedense çocuğunu bakıcıya bırakan anneler
yerilmektedir. Ne var ki çocukların bakıcıyla büyümesi kötü bir şey değildir.
Ancak çocukların sürekli bakıcı değiştirmesi ise çocuğun psikolojisi için son
derece zararlıdır.
Ülkemizde ben buradayım diye bağıran fakat herkesin
gözlerini kapadığı bir BAKICI SORUNSALI
vardır.
Bakıcılık işi, avukatlık, doktorluk gibi son derece
önemli bir meslek olmasına rağmen toplumda “başka meslek edinemediği için kolay
diye tercih edilen” bir meslek gibi algılanmaktadır. Bunun sonucunda da
bebek/çocuk bakımı, eğitimi, beslenmesi konusunda hiç bir bilgisi olmayan kadınlar
bu işe soyunmaktadır. Bu kadınların referansı genelde kendi çocuklarını
büyütmüş olmalarına dayanmaktadır fakat bu referans günümüzün araştıran
sorgulayan, öğrenmek isteyen; yer etmiş hurafeler ile değil çağdaş yöntemlerle
çocuk yetiştirmek isteyen her kesimden kadının ihtiyacına cevap verememektedir.
Bebeğin/çocuğun alışmış olduğu bir bakıcının işi
bırakması çocuğun iç dünyasını kötü yönde etkilemektedir (Bu etkiler çocuk
psikologları tarafından detaylandırılmalı bu konularda çalışmalar
yapılmalıdır).
20 -30 TL maaş farkı için, canı sıkıldığı için, çeşit
çeşit bahaneler üreterek işi bırakarak çocuğun psikolojisinin bozulmasına sebep
olan bu bakıcı kadınların önüne geçilmesi şarttır.
Ayrıca ülkemizde düşük fiyatı ve köle gibi kullanılabilmeleri
sebebiyle tercih edilen yabancı bakıcı gerçeği de vardır. Gelenek ve
göreneklerimizi hatta bazen dilimizi dahi bilmeyen bu kadınlar kimi zaman
ailelerce suiistimal edilmekte kimi zaman da aileler bu kadınlar tarafından soyulmakta
ve çocukları kötü muameleye maruz kalmakta çeşitli olaylar yaşanmaktadır.
Bunların önüne geçilmesi sebebiyle
·
Bakıcılıkla
ilgili yasal bir düzenleme yapılmalı, meslek olarak tanınmalıdır. Bu konuda
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir Bakıcı Birimi kurularak
kendine has bir meslek ahlak ve etik çizelgesi oluşturulmalıdır.
·
Bakıcılar bu
birime kayıtlı olarak çalışmalı ve aileler bakıcıları ile ilgili yaşadıkları
sorunlarda karşılarında bir muhatap bulabilmelidir. Bakıcılık Meslek Etiği ve
Ahlakı adı altında oluşturulacak meslek kuralları bakıcıların anayasası olmalı
ve disiplin kurallarına uymaya teşvik edilerek gerektiğinde uyarı/ kınama/para
cezası/ meslekten uzaklaştırma ve meslekten men gibi cezalar getirilerek meslek
etiğine sadık kalmaları sağlanmalıdır
·
Bakıcıların bu
Birime kaydolabilmeleri için
-Bebek ve Çocuk sağlığı
-Bebek ve çocuk beslenmesi
-Bebek ve çocuk psikolojisi konularda eğitilmelidirler.
Hangi konularda ders verilmesi gerektiği yine konusunda uzman kişilerce tespit
edilmeli ve MEB eğitim programına konmalıdır.
·
Bakanlık nezdinde
yahut belediyeler nezdinde kurulacak bu birimlerde bakıcılara ait sicil
dosyaları tutulmalıdır. Çok fazla iş değiştiren bakıcı kadınların siciline
işlenmeli ve ayrıntılı kayıt tutulmalıdır.
·
Bu kadınlar
senede bir veya daha fazla psikolojik muayenelerden geçmeli çocuk bakıp bakma
konusunda manevi yeterliliği sahip olup olmadığı saptanmalı ve mizaç
özellikleri gözlemciler tarafından analiz edilerek dosyasına işlenmelidir. Bakıcı
talep eden ailelere bu ayrıntılı dosyaların örneği verilmelidir.
Böylece aileler eğitimli, geçmişini bildiği, resmi bir
kuruma bağlı olarak bulduğu bakıcıya gönül rahatlığı ile çocuklarını bırakabilirler.
Tüm bu yazılanlar Bakıcılık için fazla abartılı ve ayrıntılı bulunabilir. Ne
var ki biz bu kişilere çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ediyoruz. Böylesi
kıymetli bir emanetin korunması ve zarar görmemesi için Bakıcılık Mesleği tez
zamanda geliştirilmelidir.
Bu alan ülkemizde milyonlarca kadına eğitim ve
istihdam olanağı da sağlayacaktır. Bakıcılık mesleği bu şekilde sigortasız
çalışmaların da önüne geçecektir.
D. SOSYAL HAYATTA YAŞANAN SORUNLAR VE
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1.
Çalışsın veya
çalışmasın çocuklu kadınların sosyal hayatta yer edinmesi ülkemizde oldukça
zordur. Öncelikle yayalara ayrılan kaldırımların araçlarca işgal edilmesi değil
bebek arabaları ile yaya olarak dahi yürümeyi zorlaştırmaktadır. Kaldırımlara
ve rampa önlerine park eden araçlar için uygulanacak para cezasının miktarı
artırılmalı ve ilgili kurumlarca takibatı yapılmalıdır. Buna ek olarak bu
konuda broşürler hazırlanmalı ve kamu spotları yayınlanarak halk
bilinçlendirilmelidir.
2.
Alışveriş
Merkezlerinde, metrolarda yahut lazım gelen her yerde asansörler engelli
kimseler, bebek arabalı kadınlar sırada dahi olsa herhangi bir sağlık problemi
olmayan kimseler tarafından işgal edilmekte ve gerçek ihtiyaç sahipleri
asansörleri kullanamamaktadırlar. Bu nedenle halkın bu konuda
bilinçlendirilmesi için broşürlerin hazırlanması ve kamu spotu hazırlanmalıdır.
3.
Açık havada
sigara içme yasağının aktif olarak uygulanması gerekmektedir.
4.
Restoran ve kafelerin
işyeri ruhsatlarının verilmesinde bebek emzirme odası alt değiştirme
aparatlarının kontrolüne öncelik verilmesi, bunlar bulunmadığı takdirde ruhsat
verilmemesi gerekmektedir.
5.
Toplumun çocuklu
kadınlara neden ve nasıl yardım edilmesi gerektiği konusunda bilinçlendirilmesinin
kamu spotları ve broşürler aracılığı ile yapılması gerekmektedir.
6.
Kadınların yasal ve sosyal haklarının ne olduğu
konusunda bilinçlendirilmesi, bakanlıklarca kurulan ALO hatları gibi bir hat
kurulmalıdır. Zira günümüzde öyle kadınlar var ki hangi hattı arayacağını dahi
bilemediği için sorunları çözümsüz kalmaktadır.
E. ÇEŞİTLİ MESLEK GRUPLARINA DAHİL
KADINLARIN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1.
Sağlık sektöründe
çalışan gebeler ve annelerin özellikle gebeyken kemoterapi gibi radyasyon
alabileceği kendisine ve bebeğine zarar verebilecek ünitelerde çalışmaması,
gece nöbetleri yazılmaması, mesai bitimlerinin daha erken saatlere çekilmesi…
2.
Polis annelere
verilecek nöbetlerin sınırlandırılması ve çalışma saatlerinin iyileştirilmesi,
görevlendirilecekleri olay ve departmanlar için rızalarının aranması
3.
Öğretmenlere
verilen ek derslerde rızalarının aranması, değiştirilen yasa ile tayin için 3
yıl sigortalı şartı getirilerek aile bütünlüğü bozulmuştur. Çocukların
anne-baba ayrı büyümesinin önüne geçilmesi için bu tür adil olmayan
uygulamaların yürürlükten kaldırılması
Ayrıca çocuklu öğretmenler için kreş uygulamasının en
kolay hayata geçirilebileceği yerler okullardır. Okullar pilot çalışma alanları
seçilmeli ve kreş uygulamasına okullardan başlanmalıdır.
4.
Bankacı gebe ve
annelerin çalışma saatlerinin düzenlenmesi ve çalışma saatlerine riayet
edilmesi
Kadın meslek gruplarındaki sorunlara binlerce örnek
verilebilir. Eğer temel düzenlemeler kanunlaştırılır ve uygulanması da
sağlanırsa sorunlar birer birer ortadan kalkacaktır.
F. MADDİ VE DİĞER SORUNLAR
Yukarıda olabildiğince özetlenmeye çalışılan temel
problemlerin yanında asla göz ardı edilemeyecek en can alıcı sorun geçim
sıkıntısıdır. Özellikle gebeliği sebebiyle kadın işten çıkarılınca evde maaş
teke düşmektedir. Bu tek maaşla geçinmek ve üzerine bir de çocuk masrafını
sırtlamak ailelerin belini bükmekte insanlar çocuk yapmaktan korkmakta yahut
ikinci çocuğu yapmayı akılarına dahi getirmemektedirler.
Öncelikle, ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi
anne-bebek sektörü büyük bir pazardır. Kadınları sürekli tüketmeye yönlendiren
bu Pazar derhal kontrol altına alınmalıdır.
Kimi aileler bebeklerinin bez/mama gibi en temel
ihtiyaçlarını karşılayamamaktadırlar. Bu nedenlerle:
1-Bebek bez ithalatçılarına /üreticilerine vergi indirimi/teşvik
2-Bebek mama ithalatçıları ve üreticilerine vergi indirimi/teşvik
Ayrıca, ülkemizde bebek mamalarının içerikleri dahi
zararlıdır. Anneler çocuklarına yedirdikleri hiçbir ürünü; eti sebzeyi gönül
rahatlığıyla yedirememektedir. Ülkemizde kendi tohumlarımızla tarım yapmak yasaklanmıştır,
çocuklarımız ilaçlı, hormonlu, boyalı sebze meyvelerle GDO lu bebek mamalarıyla
büyümektedir.
Bu anlamda organik tarımın yaygınlaştırılması ve her
ailenin organik sebze meyvelerden faydalanabilmesi için yaygınlaştırılarak
ücretinin düşürülmesi gerekmektedir.
E. SONUÇ
Sonuç
olarak, ülkemiz, kadınlar ve çocuklu
kadınlar için cehennemin provası gibidir. Bu açıdan aileler çocuk sahibi olmaya
korkmaktadırlar. Ya da ikinci çocuğu akıllarından dahi geçirmemektedirler.
Toplum
ve işverenler hamile kadınlara ve çocuklu kadınlara bu gaddarlıkla davranmaya
devam ettikçe ülkenin genç nüfusu azalmaya mahkûmdur. Kadınların çocuk
doğurmasını teşvik onları eve kapatmakla, eve kapanmaya mecbur edecek yasal
düzenlemelerle değil, aksine haklarını genişleterek sağlanacaktır.
Üstelik
az bir bütçe ve çok kolay düzenlemelerle çözülebilecek sorunlar kör düğüm olmuş
çözülememekte kimse tarafından fark edilememektedir. Öyle ki bırakın sorunu
çözmeyi şirketler çalışanlarını “işyerine çocuk getirmemeleri” konusunda
uyarılarda bulunmakta yahut getirilen çocuklar şirket binasından içeri dahi sokulmamaktadır.
Düşünün ki artık köpeklerin bile girebildiği lüks plazalara çocuklarımız
girememekte kabul edilmemektedirler.
Özetle
kadınlara hamileliklerinde ve doğum sonrasında her türlü haksızlığı ve muameleyi
reva gören işverenlere karşı uygulanacak müeyyideler tez zamanda hayata
geçirilmelidir.
Mevcut
ve gelecekteki düzenlemelerin garantisi ise bu yaptırımlar olacak,
uygulanabilen kanunlar ve kanunları uygulayan kurumlar ile bu sorun
aşılacaktır.
Sorunların
aşılması ile mutlu anneler, mutlu çocuklar ve mutlu bir toplum olacağız.
Unutulmasın ki kadınlar ve erkekler çocuktan değil çocuklu hayatın
zorluklarından korkmaktadırlar.
Korkuların
giderilmesi de anayasal ve sosyal devlet olmanın gereklerinin yerine
getirilmesi ile hukuk ve kanun ile mümkün olacaktır.
AV.FEYZA ALTUN MERİÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder