6 Şubat 2015 Cuma

ATEŞ BÖCEKLERİ NEREYE GÖÇ ETTİLER?



Üç katlı bir ev düşünün, bahçeli. Köşk möşk değil ha, kaçak. Belediye üç kez yıkmış da rahmetli dedem yeniden yeniden dikmiş. 40 sene evvel bu dediğim. Şimdi alınmış tapusu evrakı. Köşk değil dediysek de küçümsemeyin. Zen bahçesi gibi bir bahçesi var. Dedem bahçıvan çünkü. Gül ağaçları, inciri dutu, vişnesi kirazı, biçilmiş inci gibi çimleri... Turuncu boyası var evin, yer yer sıvaları dökülmüş. Beyaz trabzanları var, binanın etrafını sarmaşık gibi saran.

Ben 7 yaşında mıyım neyim, yaz vakti. Nasıl sıcak. O zaman da Turnike var sanırım yarışma programı.  Televizyonu, çekyatı kapının önüne çıkardık. Çay demlemiş annem. Karpuz kesmişler. Çekirdek de var.

İkinci kattan babaannem üçüncü kattan amcamlar inmiş aşağı. Masalara sandalyelere çekyata doluşmuş ahali. Yan apartman beş katlı. O zamanlar mahalledeki gerçek anlamdaki tek  apartman herkes iftiharla bakıyor. Büyük gri demir kapısı var; apartmanın merdivenleri içte. Karşılıklı ikişer dairesi var. Az değil yani.  O da dedemin kardeşinin, Hasan Amca'nın apartmanı. Neyse, bu apartmanın balkonları bizim bahçeye bakıyor, balkonlarda komşular oturmuşlar her hanede sohbet muhabbet. O apartmanın balkonları boğaz görürdü yalnız. Bugün satın alsan alamazsın.

Köpek havlıyor üst mahalleden. Benim kiloş eteğim var üzerimde ekose desenli, krem rengi. Dönüyorum etek havalansın diye bunu hatırlıyorum. Ateş böcekleri her yerde. Sağımda solumda. Ben döndükçe eteğim havalanıyor, ayağımda kenarı dantelli kısa çoraplar, çorapların üzerinde pazardan alınmış lastik terlikler. Ellerimi açıyorum, ateş böceklerine değiyor o kadar çoklar ki... Gökyüzüne baktığımı hatırlıyorum; silme yıldız.

O televizyonu oraya nasıl çıkardık, sonra gece ne zaman yattık hatırlamıyorum. Sadece ateş böceklerinin içinde nasıl döndüğümü ve havalanan eteğimi hatırlıyorum.

Dün gece uyku tutmayınca fark ettim,sokaklar ne kadar sessiz; köpek havlamıyor. Artık sokaklarda köpek bile yok, var da kendilerine mi yabancılaşmışlar nedir,havlamıyorlar da!. Sonra fark ettim ki kaç yüzyıl geçmiş bir ateş böceği görmeyeli.

Ve sonra, yine fark ettim ki o balkonlardaki komşular yok, dedem yok, o ev yok, vişneyle kiraz ağacı yok, o bahçe kendi halinde, yabanıl otlara esir olmuş; güller yok, incir ağacı var ama dedem gittikten sonra incirleri toplayan yok, dut ağacı da kurumuş diye kesmişler, annemle babam yok; yani varlar ama ayrı ayrılar... Hasan Amca yok, yemeyip içmeyip yedi düvelin dedikodusunu yapan Fikriye Teyze yok...Tüplü televizyonlar yok, kiloş eteğim yok, ateş böcekleri yok. Yok oğlu yok!

Ve ben bazen burnum sızlarcasına özlüyorum olmayan şeyleri...

Bir tek ben miyim yok olan şeyleri özleyen?

3 yorum:

  1. Özlenmez mi hiç eskiler...

    YanıtlaSil
  2. Ben de özledim Feyza. Hepsi var aslinda biliyor musun. Dedem hayatta, bahce yerinde ama her an kaybetmenin telasi vardi hep. Ben bununla ilgili biseyler yazmistim almanca. Cevirir yüklerim türkceye bigün. Hersey yerinde olsa da artik o cocuklar degiliz ne care! Aglattin beni alacagin olsun!

    YanıtlaSil
  3. Ben de özledim Feyza. Hepsi var aslinda biliyor musun. Dedem hayatta, bahce yerinde ama her an kaybetmenin telasi vardi hep. Ben bununla ilgili biseyler yazmistim almanca. Cevirir yüklerim türkceye bigün. Hersey yerinde olsa da artik o cocuklar degiliz ne care! Aglattin beni alacagin olsun!

    YanıtlaSil